31 Aralık 2014 Çarşamba
masa başı*
28 Aralık 2014 Pazar
sen bana gülme*
27 Aralık 2014 Cumartesi
konuşkan kuşlar*
26 Aralık 2014 Cuma
benim küçük kalbim*
Bulutlar yalnızca yağmur getirmezler sevgilim
-Greta-
Şu güzelim diziye bir bakın savaşa, drama ve aşka şahit olun.
Unsere Mütter, unsere Väter
21 Aralık 2014 Pazar
hayatın kaçak yolcuları*
Korkuya kapılmak
Engel olamamak seni sürükleyen rüzgâra
Saçlarına dolanmışken isteksizce
Kelimeler ağırlık yapıyor
At aklından at kurtul
Bu sonsuz yolculuk
Onlara ihtiyacın olmayacak durduğumuzda
Dönüp arkana baktığında
Yarından beklentin ne kadar büyürse
O kadar mutsuz olursun
Ama biz uçurumun kenarındayız
Bir adım daha geri atamayız
Yarından korkamayız
Elbette ihtimal dâhilinde her şey
Elbette mutsuzluktan ölebilir insan
Durup dururken yığılabilir olduğu yere
Kapanır mı bütün hesaplar o zaman?
Affedilir mi her kaybeden?
Boş verelim bunları biz en iyisi
Kelimeleri bile unutmak isterken
Nerelere geldik yine
Bu sonsuz yolculuk değil boşuna
İster istemez dönülüyor başına
Her kalp gömülmeden kuyusuna
Kesilmeden en son ses
Yükü hafiflemez yarınların
Bitmez kimsenin hesabı geçmişle
Devam eder bu kısık ses yankılanmaya boşlukta
10 Aralık 2014 Çarşamba
her şey hiçbir zaman güzel olmayacak*
9 Aralık 2014 Salı
bitkisel hayat*
5 Aralık 2014 Cuma
zamanın sesleri*
İstisnasız bütün saatler
Zaman bir çember
Asla sonuna gelemiyoruz
Eskiden sabahları erkenden uyanırdım
Kimilerine göre çok geç
Kimilerine göre anlamsız
Saatlerin dünyanın kuyusu olduğunu düşünürdüm uzun uzun
Derin karanlık sessiz bir kuyu
İçi ağzına kadar acıyla dolu
Sonra boş verdim
Önce saatleri
Sonra her şeyi
Kanatları kırık kuşların boynunu kırdım
Gözlerini kapattım ellerimle
Gökyüzü bu kadar hüzne dayanamaz
Yere inerdi
Hepinizi ben kurtardım
Tanrı'ya seslendim
"Omzuma abanan senin ellerin değil biliyorum
Ama sen onları da kaldırabilirsin"
Konuşmadı benimle
Varlığına gölge düşürmedi
Bir uçurtmanın ipini kestim önce
küçük bir çocuğun ellerinde
Çok ağladı
Ağlamasa bir anlamı olmazdı
Sonra yağmur başladı
Bu bir günah sayılmazdı
21 Kasım 2014 Cuma
yeminli kuşlar*
15 Kasım 2014 Cumartesi
koşar gibi*
Olmuyor
belki beraber*
karanlık bir odada
nefeslerim düzensiz
dünyadan ne istediysem
bugün de vermedi
belki yarın
heveslerim sahipsiz
gelmeden uçurumun kenarına
özgürlüğün yükselmek değil
dibe batmak olduğunu öğrensin
belki beraber düşeriz
hadi neleri unuttuğunu göster
üç bin kelime sırala
alt alta
dünyanın kaderini
ben ağlarsam üzülür müsün?
soruları geçelim
sen düşün
vaktimiz dar
sen
bense
yine de
bir kere öp beni
hemen burada öleyim
belki beraber uçarız
6 Kasım 2014 Perşembe
büyümeyen çocuklar*
3 Kasım 2014 Pazartesi
birkaç saniye sürdü bu*
30 Ekim 2014 Perşembe
gündüz rüyaları tabirnamesi ve saçmalığın kalbine saplanan oklar*
20 Ekim 2014 Pazartesi
saksıda kırmızı domatesler*
16 Ekim 2014 Perşembe
uyandığın uyku değil bir rüyaydı*
16 Eylül 2014 Salı
ben anlatır dururum siz kulak asmayın Madam*
Bu ölüm gibi bir şey Madam
Sizi bir tek insan anlayabilecekken
Onun en uzağınızda olması
Yokmuş gibi yapmanız
Ve en olmadık zamanlarda hatırlamanız
Hiçbir zaman böyle yağmadı
Etimi parçalarcasına
Madam
Siz gittikten sonra bir bir kapandı kapılar
Bir daha hiç açılmadı
Güneş utancından bulutların arkasına saklanıyor
İnsan Madam ne çok yanılıyor
Bir ağaçkakan gibi hergün kalbini delen hatıraların ucuzluğu
İnsanı ne çok yaralıyor
Bir nehri yüzerek karşıya geçmek maharet değil madam
Hangi tarafta hayatın seni beklediğini bilmek önemli olan
Yağan yağmurlara aldırış etmeyişinizden anlıyorum bunu
Ve hak veriyorum size
Dönülmeyecek yollar hiç yürünmemeli
7 Eylül 2014 Pazar
Eylül*
her şey sanki yeniden var olacak ve tekrar yok olmaya doğru yolculuğuna başlayacak gibi geliyor
bir diriliş olarak sonbahar hiç uygun değil
sonbahar isminden de anlaşıldığı gibi sonların mevsimi
ama iyi ama kötü biten şeylerin
son istasyona gelmiş bir tren
toplanmış mısır tarlaları
üstelik bu öyle zamanı durdurmak falan değil
ütopyalar zaten hiç uğramıyor masamıza
birini sevmek ve onun da seni sevmesi gibi küçük şeyler
birbirine geçmiş sonsuz doğrunun kesiştiği noktalar gibi üst üste gelmesi iki kalbin koca evrende
ve çocuklar gibi ağlıyor insan çoğu zaman bunları düşündükçe
ne borcumuz var ki dünyaya yükünü taşıyoruz şu incecik omuzlarımızda
ne istesek sırtını dönüyor görmezden geliyor bizi
ama bizim ne haddimize felegin çarkına çomak sokmak
günlerin hesabını tutuyoruz bazen
bazen kendi haline bırakıyoruz her şeyi
denize yatar gibi sırt üstü
kaldırma kuvveti daimi midir?
aklımızın ucundan geçmiyor
ve unuttuğumuz ne varsa o uzun günlerin sonunda yakalıyor bizi
hayatın bitmek tükenmek bilmeyen öfkesi hayrete düşürüyor
beni, birtek sigara izmaritine karşı koyamayan küle dönmüş ormanlar anlar
6 Eylül 2014 Cumartesi
siz nasıl ölmek istersiniz?
Bir hızlı bir yavaş yürüyerek, altı boş kaldırım taşlarının sesleriyle geceyi bölüyordu. Tam bu sokakta, çok değil bir kaç gün önce, arkadaşı evine giderken yol kenarındaki inşaattan kafasına cam blok düşüp ölmüştü. Aklına o geldi birden. Tam da o yerde durdu, yukarıya doğru baktı, kimseler yoktu. Aklından onca şey geçti. Şuan kafasına bir cam blok düşmesi dahil. Ama hiçbiri olmadı. İnsanın, kafasından bir şeyler geçirip, oturduğu yerden onların gerçekleşmesini beklemesi çok garip değil mi? Olur belki bazen ama mutlaka kötü şeyler olur, iyi şeyler emek ister.
Şimdi burdan sonra eve gidecekti. Geçip koltuğuna oturacak ve kara büyücünün karşısında bir vakit vicdanının ayarlarıyla oynayıp, tarafını seçmeye mecbur bırakılacaktı. Herkes taraf olmalıymış böyle bir dünyada. Dünya'yı tanıyan kimseler üzerine çok düşünmüşler belli. Ama bu bildiğimiz iyinin kötünün savaşı değil. Güçlü ve zayıfın savaşı her şey gibi bu da değişti. Ve insanlar tarafını seçmek konusunda eskisi kadar çok düşünmüyor.
Daha fazla duramadı. Ordan ayrıldı. Her an bir cam blok altında can verebileceği korku tünelinden. Birkaç sokak ötede ki evine varana kadar hayatta kalmak için, serengeti kırsalındaki av hayvanları gibi gözünü dört açmalıydı. Bir çatı uçardı belki kafasına, belki freni boşalmış bir kamyon karşısında. Ölümlerden ölüm beğenme şansı dahi verilmiyordu bu ülke insana.
İnsan böyle bir olay yaşadıktan sonra, bütün bu ihtimalleri istemeden de olsa düşünüyor, sanki sende onun gibi saçma bir şekilde ölecekmişsin gibi geliyor. Ve bu ölümler çoğunlukla insanı ölümden korkmaya teşvik edecek cinsten oluyor. Ölümden korkmak ve böyle bir hayatı kabullenmek ise delilik sayılmalıydı.
İkinci sokakta sigarasını yaktı. Bu hep böyledir, alışkanlıklarına bağlıdır. Sigarası tam apartman kapısının önünde biter ve o da kapının kenarındaki çöpe atardı. Bu düzenli bir insan olduğunu düşündürmesin size. Yalnızca takıntıları var. Kapalı alanda sigara yasağından beri böyle.
Evin sokağındaki büfenin önünden geçerken içeri baktı. O yok. Bu saatte hala açık. Abisi var kasada. Cam bloklu inşaatın arsasını satan abisi. "Kardeşin senin yüzünden pisi pisine gitti lan" demek geçiyor içinden. Sonra vazgeçiyor. Ne alaka lan cevabı alması muhtemel. İnsanlar o kadar ince düşünmüyor. Bir kaç bira alsam mı acaba derken kendine geliyor. "Böbrek taşı böbrek taşı dedin gömdün her gece. Düştü sonunda. Daha ne habire bira bira" diye kendini azarladı. Bu oyalanma yüzünden sigarası sokağın ortasında bitti. Sokağa çöp atmayı hiç sevmez. Ama yere atıp şöyle ayağının ucuyla iyice eziyor. Sokarım çevresine, benim hayatımı bok götürüyor.
17 Ağustos 2014 Pazar
geceye toplu iğne ile tutturulmuş hayaller*
11 Ağustos 2014 Pazartesi
bir süre sırt üstü*
30 Haziran 2014 Pazartesi
Aklını kaçıran geçmişi kovalar*
Hiç bir şeye tahammülüm yok
Kalbimden aklımdan geçen her neyse
Geçip gitsin
acının zamanı değil
Bir ben mi suçluyum cümlesini kendime yakıştırmıyorum
O çaresizliğin içine düşmek istemiyorum
Çekin vurun beni af dilersem
Ölmek için geç kalmışım demektir
Ben her şeye geç kalırım bilinir
Ama bilinmekte bir ölümdür
Aklın başındayken delirmeyi becerememekte
Kağıtların üzerinde ve beynimin içinde böyle,
milyonlarca kez öldüm
Binlerce kez dirildim
Binlerce kez delirdim
Ve sevdim
Gerçek penceremi tıklatıyor
Kapım ardına kadar açık
Ağzımda dilim var dilimde sözüm
Nasıl oluyorsa sesim yok
Beni şimdi öldürün
Sessizken ve kimseyi beklemezken
25 Haziran 2014 Çarşamba
adı konulmadığı ayrılığın bir piç gibi*
Halinden memnun bir köle olarak kalsam