Saat gecenin bir yarısı, evin bütün pencereleri açık; içeride
sabrina kasırgasına yakın bir cereyan var. Masadaki kâğıtlar havada uçuşuyor.
Bayılıyorum bu sese. Dışarısı gerektiği kadar sessiz, ben haddinden fazla
yalnız. Dünya dengede.
Eğer yatağımdan kalkarsam, evin içerisindeki rüzgar beni
duvara yapıştırabilir diye korkuyorum. Öldürdüğüm sinekler gibi ölmek
istemiyorum. Hangi ara yatağa girdim, hangi ara uykuya daldım hatırlamıyorum.
Uyuşturucu hiç kullanmadım ama uykusuzluğu şiddetle tavsiye ediyorum. Sanırım
yine tükendiğim bir ana denk geldi, ayakta uyudum ve uyurgezer olarak yatağıma
gittim.
Ama uyumamalıydım. Masada yarım duran bir kitap, karalanmış
kağıtlar ve soğumuş bir çay var. Telaşına düştüğüm daha birçok şey aklımın
yarısından fazlasını meşgul ediyor. Dünya'dan uzaklaşıp kitaplara daldıkça, daha da içine
düştüğümü hissediyorum. Hayatın acımasızlığı ve belirsizliği karşısında,
kurgunun kusursuz ilerleyişine hayran kalıyorum. Mesela, kimse birden çıkıp
intihar edemiyor. Tanrıcılık oynamayı seviyorum sanırım. Her şeye kulak
kabartmayı, her şeyden haberim oluşunu. Bir karar vermek zorunda kalmayışımı,
mutlak kaderi seviyorum.
Kalkıp pencereleri birisi kapatsın ne olur. Şuan bunun için
hayatımı birisiyle paylaşmaya razı olabilirim. Diğer hiçbir şey umurumda değil.
Felç olmuş gibi hissediyorum, bütün vücudum karıncalanıyor.
Allah’ım ben neden bir türlü deliremiyorum. Bana sırtını dönmeni anlıyorum. Bir
yaradanın eserinden memnun olmaması kadar sıradan bir şey yok. Belki de artık
ben bu durumu kanıksadım. Ama dinle beni belki ikimizde memnun kalabiliriz.
Delirmek diyorum, bana çok yakışır. Her şeyi, herkesi unutmak, bütün değer
yargılarından sıyrılmak. Üç gün, üç gece çırılçıplak gezmek istiyorum. Delilik
sonrası için planlar yapmak ne kadar akıllıca? Allah’ım yoksa? Yoksa lütfuna mı
erdim? Hayatıma bir deli olarak mı devam ediyorum şimdi? Ya kimse bana
inanmazsa? Birazda umursamazlığa ihtiyacım olacak sanırım.
Hala aynı yataktayım. Kalksam iyi olacak ama pencereleri
kim kapatacak? Kapılar birer birer çarpmaya başladı. Hayat bir korku tüneli
demiştirim her zaman, şimdi sahiden içindeyim. Kapımın zili olsaydı keşke, bir
yolda kalmışı misafirim olarak kabul edebilirdim. O durumda, o cesareti
gösterip zili çalan bir insanı geri çevirmek yüzsüzlük olur zaten. Ama yok. Ne
kapımın zili, ne üzerinde ismim. Fazla iz bırakmadan dünyaya, silinip gitmek
istiyorum. İntiharı desteklemiyorum. Katil paradoksuna çok kafa yordum. Belki
de bu paradoksu sadece ben biliyorum.
Bir insan kendini öldürürse, katil olmuyor sanırım. En
azından kanunlara göre öyle. İntihara teşebbüsten hapis cezası alan görmedim
daha. Hem adı da intihar zaten. Başka bir şey. Ben katil demekten kendimi
alamıyorum. Bir insanın, onlarca insanın hayatındaki yerini düşününce ve o
yerlerin boşaldığını, herkesin biraz daha sevgisizleştiğini birden katil
oluveriyor. Ama o yeri edinmek için didinmiş, insanlara yaranmak için
çalışmış ama başaramamış, o sevgiyi bir türlü elde edememiş insanları düşününce
paradoks başlıyor. Katil kim? Ben katil olmak istemiyorum, intihar etmekte.
Delirmek ve fütursuzca yaşamak istiyorum, ömrümün geri kalanını.
Yeniden uykum geliyor. Pencereler artık umurumda değil, kim
kapatırsa kapatsın. Bütün müsveddeler yerlere saçıldı zaten. Üstüne sayfa
numarası yazmayı akıl edebildiğim için mutluyum. Seksen beş yıl aradan sonra bu
kadar küçük bir şeyle mutlu oldum. Oda uyuyunca geçer. Aklınıza mukayyet olun,
öyle her yerde oynatmayın. Işıkları kapatın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder