30 Ocak 2014 Perşembe

Hırssız Hırsız - 2

"Sen anlat oğlum" diye girdi lafa beklenen buydu amca hayatını kısaca özet geçmişti bana. En azından hakkında bir fikir sahibi olmamı sağlamıştı. Bunun farkındaydı ve şimdi aynısını benden bekliyordu.
"Neyi anlatayım amca?" dedim
"Ne olursa oğlum ne olursa.. mesela ne işin var bu mevsimde burda?"

"Bugün bir arkadaşım gelecek amca onu almaya geldim. Pek bilmez buraları. Neden trenle geldiğini ise sorma bende bilmiyorum gelince ilk soracağım soru yolculuk nasıldı değil neden tren olacak zaten.." hiç düşünmeden lafa girdi amca, yıllardır tanıyormuşta beni ne söylese gücenmezmişim gibi. Ve gerçektende gücenmezdim.

"Doğru bugün bir tren var bir gibi burda olur herhalde. Neden trenle geldiği sorusuna gelince. Arkadaşının yolculuktan memnun olduğunu adım gibi biliyorum. Belki de inmez bu durakta. Rahattır yolculuk alışırsın, yeni insanlarla tanışırsın. İnsanlar kendi dünyasına çekilmez orda otobüslerde, uçaklarda olduğu gibi. Çekilmek isteyenler zaten kompartmanlarında geçirir yolculuklarını, diğerleri yemeklerini yerler. Cafe diyebilirsin sen orda otururlar, sohbet ederler. Zaman kaybedersin biraz, belki geç varırsın. Ama bunlar diğer yolculuklar gibi ölü zamanlar değil, kanlı canlı sana hala hayatta olduğunu, hiçbir çıkış noktasına bilet alınmadığını gösteren yolculuklardır, güzeldir trenler seversin.. 
Tahsin Uçar.. 
Akşam yazmıştım bunu söylemek hiç zor olmadı o yüzden. Geçmişimde yolculuk yapıyorum bu sayede.."

"Amca hiç fena değil valla. Şuan arkadaşımı kıskanmadım değil ama senin sohbetinde ölü zaman değil ya belkide yaşadım dediğim en canlı zamanlar."
"Ne demek o oğlum sohbetin hissine hitap edeni makbuldur. Oturup seninle Beşiktaşın halinide konuşabilirdik ama senin her halin bu hayattan memnun olmadığını belli ediyor ve memnuniyetsizliğini artırmak istemedim işin açıkcası." Gülümsedi cennetin kapılarını geçmişti artık. .
"Amca senin artırabilceğin bir memnuniyetsizliğim olduğunu sanmıyorum. Belki biraz yanlış yaşadım ama hiç geri dönülmeyecek hatalar yapmadım"
"Geri dönülebilen hata yoktur evlat" dedi ve devam etti. "Ders verirmiş gibi konuşmakta istemiyorum ama cam bardağın nasıl kırıldığını hatırlıyorsun. Çarptın düştü, kırıldı. Seni ne kadar suçlayabilirim ki? Ama senin kırmış olduğun gerçeğini değiştirmez bu, kendini suçlu hissetmeni değiştirmeceği gibi."
Eğer bugünden sorguya çekilirsem diğer tarafta, amca benim sahitliğimle kesin cennete gider. Benim sahitliğim sayılmaz belki ama ihtiyacı yok zaten. Hem belkide o şahitlik yapıp beni kurtarabilir.
Konuşmamız çok başka yerlere gidiyordu. Tahsin Amca sanki beni yıllardan beri uzaktan seyreden bir iyilik meleğiydi. Ve o anda hala ona yalan söylediğimi fark ettim. Hem hayatımın en güzel günü olduğunu söyleyip, hemde yalan dolan muhabbet ederek kendimi bu güvensizlik duygusunun ördüğü örümcek ağlarına kaptırmak istemiyordum. Ona karşı asla mahçup olmak istemiyordum. Bir daha bardak kıracak olursam kendimi öldürmeye kararlıydım.
"Silahına güvenme" dedi palyaço. "Kendi başına patlamıyor çünkü."
Haklıydı palyaço ama en kestirme yoldu. Acı çekmiyordu sanırım alının ortasına dayayıp tetiğe basanlar.
"Bilmezsin" dedi palyaço "Denemek ister misin?"
"Amca" dedim. Son yudumunu içtiğim çayımı masaya koyarken. 
"Ben bugün buraya bir paket teslim almaya geldim. Paketi alacağım adamı ise daha önce görmedim bile. Benim değil zaten. Patronum yolladı ona götüreceğim oda aferin diyecek belki, iyi yanına denk gelirse. İnsanların ay sonu maaş aldıkları bir işi yaparken neden birde aferin beklediklerini henüz çözebilmiş değilim.  Maaşına zam istemek hep daha makbul geliyor bana."  Anlat dinliyorum dercesine bakıyordu gözlerime kırmadım onu..

"Yani amca kirli işlere bulaşmış kirli bir adamım ben işin doğrusu. Kendimi haklı çıkaracak ne bir yürek burkucu hikayem, nede bir bahanem var. Canım istedi bir gün ve böyle sonrası. Aslında canım çok zamandır bırakıp gitmek istiyor. Bir sahil kasabasından çok beklentisi olan insanlardanım bende. Dünyanın en güzel günlerini geçireceğime inancım tam, bulabilirsem öyle bir yer. Ama işte çekip gidilmiyor öyle çamaşır ipine mandallanmış gibi kalakalıyorsun. Özgürlüğünü kendi ellerinde teslim etmek kadar acısı yokmuş onuda öğrendim." Çay demesini bekliyordum amcanın bardakları boşalmıştı ikimizinde. Hiçbir şey söylemedi, uzun bir zaman. Dökülen çay damlaları, masanın üzerinde şeker kümeleri oluşturana kadar. Oda onları mı izliyordu farkında değildim. Sonra başladı konuşmaya..
"Oğlum senin anlattıklarından anladığım tek birşey var senin bugün oraya dönmeyeceğin. Kirlilik konusuna gelirsek. Hiçbir kötü kendine dönüp bakmaz, fazla abarttım sanırım, bu kadar kötü olamam diye. Bütün katiller önce vicdanını öldürür evlat. Senin ki yerinde tamda olması gerektiği gibi işliyor."
Boynuna sarılmak istiyordum amcanın. Beni övdüğü için değil, kirliliğimi tasdik etmediği için. Arafta kalmamı sağladığı ve geri dönmeme açık kapı bıraktığı için.
"Sevinmeyelim" dedi palyaço "Vicdanının benim gibi biri olduğunu unutma. Bir palyaçonun yaptığı vicdanlık, kötü sahnelenmiş klasik bir tiyatro oyunundan öteye gitmeyebilir 
ve bu sana pahalıya patlayabilir."

Haklıydı palyaço vicdanım yani palyaço. Kalbimden uzaktaydı. Fazlasıyla düşünceyle yönetiliyor, duygulara olabildiğince kapılarını kapatıyordu. Ve işin kötü tarafı palyaço tam bir aptaldı.
"Keşke o kadar kolay olsaydı amca" dedim. 
"Çay" dedi. Uzun uzun durup düşünmem canını hiç sıkmamıştı. Cennetin kapılarını ardına kadar açtığından habersiz gülümsüyordu. Belli ki benim aklımı karıştırdığına seviniyordu. Bense kendisini bir iyilik meleği zannedip nasihatleri abartacağını düşündüğüm anlarda o hiç oralı olmadı o işi meleklere bıraktı. Çayları tazelemeye gitti, yavaş adımlarla. Bu sessizliği bölmemeye dikkat ederek. Sanki bir kedi miyavlasa, bir köpek havlasa, amcanın ayağı bir taş parçasına takılsa- palyaço girdi lafa sözümü kesti.
"Üçü birden olursa, gerçekten birşeyler ters gidiyor olabilir" dedi. Metaforları ve uzun cümleleri sevemezdi çünkü bildiğiniz gibi bir aptaldı kendisi.
Ayağı bir taş parçasına takılsa- dünya tam buradan yarılıp ikiye ayrılacak ve amcayla ben ayrı iki uçta kalacaktık. Dünyanın diğer tarafından dolaşıp, birbirimizi bulmak isterken ölüp gidecektik. Bir yamyam köyünde, öğle yemeğinde. Böyle düşüncelerle amcanın sesiz adamlarına ihanet ettiğimi düşündüm. O ayaklarını sürüyerek giderken, ben bağır çağır beynimin içinde dünyayı ikiye bölüyordum. Kovdum hepsini kapattım kapıları. Bugünün sonunda cennetten içeri bakacak yüzüm olmalıydı. Saati çaldı istasyonun onbir olmuştu, zamanı durdurabilen kimse sesimi duymamıştı. Azgın nehir gibi akmaya devam ediyordu zaman, önüne beni katıp. Her zaman bir batıp bir çıkardım. Ama bugün amcanın teknesine sığındım. Zamanı kontrol etme gücü benden kat kat yüksekti. Geri dönmek için kanatları olmasada, küçük teknenin iki yanında kürekleri vardı. Buda yeterdi bana. Eğer, bu kaba çizgileriyle kafamda oluşturduğum hayat benim olsaydı...

Yağmur dinmesin*

Yağmur var aynı gün aynı saatte belkide
Hangi yağmur damlası gelip burnuma değse
Ellerin ellerin geliyor aklıma
Tanrıyı epeyce meşgul ettiği belli parmakların

Kalıp öylece ıslanmak istiyorum
Ellerini yüzümde hissetmek
Ağaçlara bakıyorum başımı kaldırıp
Kalbimi görüyorum kalbimi kuşların arasında

Dünyanın kaç kilometre kare olduğunu düşünüyorum sonra
Kilometre kareye kaç insan düştüğünü
İki insan düşse keşke daha fazla değil
Sen ve ben yanyana

Yağmur dinmiyor
Kuşlar kalbimi geri vermiyor
Hangi ara çaldılar bilmiyorum
Büyük ihtimalle ellerin
Ellerin ruhuma değerken iş üstündeydiler

Kuşlar kuşlar hepsi uçtular
Yağmura hiç aldırmadılar
Kalbim onu hepten unutmuşum
Benim kalbim çok uzaklardaydı zaten yağmurdan evvel
Senin kadar uzaklarda senin yanında

Ellerin girince dünyama kalbime de değsin istedim belli ki
Seni görmüş sana değmiş balkonuna konmuş bir kuşun kalbini sehiplenmişim
Belli ki oda sana getiriyor kalbini nasıl uçuyor görsen
Gökyüzü hiç bu kadar uzak gelmemişti

Kanatlarını senin mavinin içinde dans ederken
Sana gelirken, bildiğimden habersiz
Ben seni düşünmekle yetindim düşünmek düşünmek
Her seferinde en başa dönüp seni yeniden sevmek
Ne güzel seviyorum seni
Ne güzelsin sen
Ne güzel bekliyorum seni
Neden hiç gelmiyorsun sen...

28 Ocak 2014 Salı

Acı ve güzellik üzerine*

Acı insanı güzelleştirmez
Yalan söylemişler sana
Acı insanı basitleştirir

Öyle bir basitleşmek ki
Kanatlarını kaybettiği halde
Kuş olarak kalmak gibi
Bütün mavilikler seninken
Küçük bir kafese sığmak

Acı insanı dünyaya düşman eder
Bütün barış anlaşmalarına küfreder
Hayatta olmasına sebebiyet veren
İyi edersin bunuda öğrenirsen

Her şey düz mantıkla ilerler
Savaşlar çıkabilir
Dünya yıkılabilir
Bir çocuk geçmişini yok edebilir
Olsun
Bu acı dinecekse, oda olsun

Ve anlamsızlaşır geceleri dilekler
"Bütün kuşlar özgür olsun
Elektrik direkleri kaldırılmasın
Yer altına inmesin teller
Kuşların gönlü olsun"

22 Ocak 2014 Çarşamba

Merkür, Venüs ve sonra dünya*

Üç kelimelik bir cümleye sığdırsam seni
Türkçe'nin zenginliği geliyor aklıma
Aşkın derinliğine aykırı olduğu fikri ile ise
çoktan başladım boğuşmaya

Bir adım ileriye gitmekse niyetim
iki adım geri gelmem gerektiğini öğrendiğim günede döndüm

Aşkın başını ve sonunu keskin çizgilerle ayırmak gerekiyormuş sevgilim
Haklıymışsın

Gittin o ve çizgiyi çektin sen giderken
Beyaz, kalın ve derin
Ama ya başlarken
Geç kaldık sevgilim
İşte bu yüzden, şimdi
Sanki ilk anımdan beri seviyormuşum gibi seni

Ne garip değil mi?
Dünya çoktan kıyametini hazırlamış olmalıydı biz doğmadan
Doğduk ve üstüne üstlük birde aşık olduk

Dünyanın sonunu yüzyıl daha erteledik seninle
İyi mi ettik kötü mü ettik bilemiyorum
Zaten o günleri göreceğimizi pek sanmıyorum
Anlayacağın senin kadar umursamıyorum

Hem şimdi sen en az Zeki Müren kadar uzaklardasın
Dünyanın tepesi atmış olabilir bize
Oyunlara uygun bir yapısı olduğunu pek sanmıyorum
Merkür, Venüs ve sonra dünya geliyor biliyorsun
Bunuda hazmetmiş değil daha
Bizim için katlandığını sanma
Yok oluşumuzu izlemek için burda

21 Ocak 2014 Salı

Gündüz düşleri*

Gece uzadıkça senden kalanlar öyle çoğalıyor ki
Herşeyin geçmiş gitmiş olduğuna inanmak güçleşiyor
Tamda bu yüzdendir ki kışı ve uzun gecelerini hiç sevmiyorum
Senin artık bir masal olduğun gerçeğini yüzüme vurmalarına dayanamıyorum

Uykularım kaçıyor adım adım sana geliyorum saat on iki yi her geçtiğinde
Bir kapı aralanıyor sanki her seferinde içimde
Zamanda yolculuğu mümkün kılan bütün hikayelere kucak açıyorum o saatlerde
Ve sana geliyorum uykuya yenik düşmüş gözlerini göremeyeceğimi bile bile

Uzun zaman oldu çok uzun zaman belkide
Senin bu aşkın neresinden dünyaya dönebildiğine bağlı
Burdan benim bilmem neresinden dönülse kardır hesabı bir zarar olduğumu düşünme
Hayatında neresinden dönülse kardır
Ama kapıları senin gibi sürprizlere hep açıktır

13 Ocak 2014 Pazartesi

adın biraz fazla hayatıma*

Bir çocuğun bayram harçlığı hesabı yaparken geliştirdiği toplaması
ne kadar ileriye götürdüyse onu
ben senin gözlerine bakarken eski saatler gibi kurmakta ustalaştığım hayallerimde
o kadar ileriye götürdü beni

Fazla ileriye gitmiş olmalıydım ki sen yoksun artık yanımda 
senin o sırada aklında kurdukların hakkında hiçbir fikrim yok bu arada 
belki de sen çok daha uzağa çok daha önce vardın benden 
bilemiyorum aşkın elle tutulur yanı yok sevgilim

Geniş ve derin bir nehir akıyorsa mesela iki yaka arasında 
mutlaka imkansız sayılabilecek bir aşkın tohumlarıda atılmıştır orada
belki de çoktan son kozunu oynamıştır aşk rüyalara dalmıştır 
bir gece taşmıştır nehrin suları bir gece kurumuş kalmıştır 
intihar birden olan bir olay değildir sevgilim
can azar azar çıkar bedenden

Sevgilim senin adın mesela bütün hikayelere ne güzelde yakışır
Bir kadının intihar serüvenini yazsam ve senin adını versem kadına
Sonunda mutlaka kurgu infilak eder
Kadın bütün hayatını katledenleri temizler ve cennetin ne kadar uzak olduğunu bildiği halde gülümser
Ben gelene kadar ne hesap vereceksiniz bakalım Allah'in cezaları der
Pişman mısın diye soran gazeteciye
Ölüm Allah'in emri gülüm şu ayrılık olmasaydı diye cevap vermekten hiç çekinmez


Dedim ya sevgilim aynen bunlar yaşanır
benim kalemimin ucunda benim kontrolüm dışında
Adın mesela solmuş bir çiçeğe fısıldanınca 
yaşamın dolu dizgin devam ettiğini söyleyip durur kendine 
kalkıp bir bardak su içer o çiçek
Öyle kafayı yer sevgilim bütün canlılar senin adını duyunca

Beni düşün sevgilim hepsinden kat kat fazla seviyorum seni
Ve verdikleri bütün tepkiler sıradan kalıyor benimkiler yanında
Ben senin adını duyunca sevgilim
Aklım sana geliyor, kalbim zembereği boşalmış saat gibi göğüs kafesime vuruyor
Darmadağın ediyor kemiklerimi
Bin parçaya bölünüyorum binimde seni özlüyor
Ben adını duyunca sevgilim
Bütün küçük kız çocukları beynime girip senin bütün gelecek hayallerini kıvrımlarıma resmediyor boyalı kalemleriyle
Ve hiçbiri gerçeğine benzemiyor


Ben senin adını duyunca yıldızları saymaya başlıyorum
Her bine geldiğimde bir tane dilek tutuyorum rüzgara bırakıp sana yolluyorum
Sonra dolunayları sevdiğin geliyor aklıma
Hayır yalan konuşuyorum bunu bilmiyorum
Sen dolunayları sevmiyor olabilirsin
Hatta beni de sevmiyor olabilirsin
Ama sevgilim ben adını duyunca hep seni hatırlıyorum
Ve bir şiir yazıyorum sana

*sevgilim bana kırılma ama
sen yokken adın biraz fazla hayatıma



11 Ocak 2014 Cumartesi

en güzel masalların zamansızlığında kaybolmak*

hep bir adım gerisinde hayatın
bir adım önündeymişim senin
düşmem gerekiyormuş rastlamam için sana
hayatı ve zamanı bırakman için kucağıma

durup düşünmeden tutmak gerekiyormuş ellerinden
bulutların ardındaki gizli güneş gibi
bir görünüp hep kaybolurmuşsun sen
neyse ki buldum seni
tek iyi yanım biraz aceleciyim ben

aklımda bütün sorularım karşımda sen 
güzel gözlerine dalıp gitmişim
bir daha düşmesem ne güzel olur diyorum
dünyanın geri kalanını hiç merak etmiyorum
merak etmiyorum yaşayan kaç panda kaldığını

bütün gemilerim senin denizlerinde
rüzgarların sarılmış yelkenlerime
bütün yolculuklarım senle dolu hayallere
dünyanın en büyük kaşifiyim ben
en zengini olmakla beraber

bunların hepsi güzel şeyler senin kadar olmasa da
sen olmasan bunların hiçbirinin olmayacağı gerçeğine takılma
öyle uzakta kalma sesini duyur bana
aşkın ömrü zamanla ölçülmüyor sevgilim insanlar yanlış biliyor
gel ve bak o güzel gözlerinle rüzgarın dolansın yelkenlerime
kalbim dursun bir kez daha 
ve yüzbininci yıl dönümünü kutlayalım aşkımızın..


fonda güzel gider, hem öyle yazıldı..

10 Ocak 2014 Cuma

Aşkın gölgesinde kalan ağaçlar solarlar*

Zamanın gözlerini kırptığın o anın içinde kaybolması
Bizim ipleri kopmuş dağcılar gibi çakılmamız dünyanın dibine, elele
Dinlediğimiz bütün şarkılardan
Okuduğumuz bütün o şiirlerden
Aklımda kalanlar bunlar

Bir ağaç diyoruz seninle gölge bir yere
Sırf güneşi görmek için yürümeyi öğrensin diye
Ölüp gidiyor o gölge arka bahçede
Annesi toprağın kalbinde

Sen başını omzuma yaslayıp ağlıyorsun
Belki önce ağlıyor sonra başını yaslıyorsun
Tam hatırlamıyorum
Geçmiş mi üstünden çok zaman?

Hata mı ettik diyorsun
Biliyorum pişman oldun
Ölümü hoş karşılamayı öğrenmedin daha
Bilmediğin  daha çok şey olduğu gibi

Bütün güneşli günlerde doluyor gözlerin
Ağacımız geliyor aklına
Güneşi görmeden ölüp giden
Ağaç bile olamamış fidanımız
O günden sonra
Sanki hep yaralıyız

Birşeyler eksik olur bazen diyorum
Dinlemiyorsun beni
Madde yoktan var edilemez
Varken yok edilemez diyorsun
Durup düşünmüyorsun bile
Aşkın varlığı kimin elinde
Maddenin yüzde kaçını oluşturuyor
Yada madde mi sadece yok edilemeyen

Ben gidiyorum
Güneşli bir gün yine
Hep aklımda olan yere
Arka bahçeye gidiyorum
Damarlarından can çekilmiş
Başarısızlık abidesi
Hayata hep bir adım uzak fidanımız duruyor öyle yerli yerinde

Çekip çıkarmaya çalışıyorum
Görsen nasıl bağlanmış toprağa
Nasıl sarılmış kollarıyla
Vazgeçiyorum
Suyunu koyup gidiyorum
Ölüye okunan dua gibi
Hiçbiri bulmuyor yerini

8 Ocak 2014 Çarşamba

cevap beklenmeyen sorular

yağmurun kayıp gitmesi gibi bir naylon torbadan
ruhuma dokunan hissiz parmakları içimde hissetmek gibi
yaşamak ağır yaralı, bitmemiş bir öyküden fırlayıp
hazır düşünmeyi boş vermişken uzaklaşmak anlamdan

yaralı bir kuşa yardım etmek gibi güzel bir şey iyilik
özgürlük ise sonra onu sahiplenip kafese koymak gibi bir şey
senin özgürlüğün, senin elinde olan, senin gücün
hiç kafeste ki bir kuşun yerine uçmayı özlediğin oldu mu?

ben bütün yarım kalmış öykülerden seni sorumlu tutarım
yada yaralı kuşu, belkide özgürlüğü
seni sevecek kadar özgür olmamalıydım belkide
sahi özgürlüğün sınırları belleğimizin sınırlarıyla eş değer mi?

yağmurlar sence neden sonbaharı bekliyorlar
mevsim kışken sonbaharda geçen bir hikaye yazıyorum
olmuyor yağmuru bir türlü yağdıramıyorum
sence meyveler gibi hikayelerde mevsiminde mi güzel ?

ne çok soru soruyorum sana başladım mı susmak bilmiyorum
zehirli bir yılan tarafından ısırılmış sonra hayatta kalmış olabilirim belki
ölümü yenip karşına dikilmiş olamam sence bir ihtimal mi?
ihtimaller ne kadar az olursa insan o kadar mutlu olur
sahi ihtimaller mutlu edecek kadar azalabilir mi

5 Ocak 2014 Pazar

hırssız hırsız - 1

Saat yediye geliyordu belki de sekize gidiyordu tam emin değilim. İlk kez bir tren istasyonuna gitmiştim ilk kez trene binmek için değil öyle olsa daha çok sevinirdim. Beklemem söylendi sadece bire kadar belki biri biraz geçene kadar hep öyle olmaz mı? Güldüm ben istemsiz gülerim bazen çünkü kafamın içinde kendime kurduğum bir sirkim vardır hay Allah bu bir sırdı daha iki cümlede döküldü ağzımdan her şey neyse neden güldüğüme gelince
   "yolda kaza vardı deme şansı yoktu trenlerin evet çünkü trenler konuşmazdı" bu palyaçosu sirkin.
Trenler yolda kaza olmuşsa mutlaka içinde olurdu çünkü ben ne zaman tren kazası görsem arkasında bekleyen bir trafiğe rastlamadım. Aklıma gelmişti ve gülmüştüm işte gözümün kenarında morluk bu yüzden.
  "Sen birde karşıdakini gör"
Ciddi ciddi bir şey söylediler bende mal gibi güldüm durur mu geçirdi tokadı neyse sağ yanıma vurdu sol yanıma gelse sanırım şuan burda olmazdım. Yok ya düşündümde olurmuşum aslında ben çok abarttım zaten dayağımı yedim çıktım. Arkamdan bağırdı 

"o çantayı alıp gelme senin hesabını o zaman görücem pezevenk." Bende size geldim bu çantada o çanta istediği. Bir hırsızım şimdi ben sizde benim ortağımsınız.
Ben hikayeyi anlatayım siz hiç bölmeden yoksa konuşamam daha anlatamam unutmayı isterim tutulur kalırım daha önce hiç olmadı ama öyle hissediyorum. Genelde hissettiklerim hep yanlış çıkar ama olsun ben yinede şimdi anlatayım. Gördüğünüz gibi anlatmamak için elimden geleni yapıyorum ama içimden bir şeyler kopup geliyor engel olamıyorum.



Oturdum banka sabahın o saatinde kimseler yok ama memnun oldum ben tabi ki bir otobüs garında olsaydım şuan çoktan son dakika haberlerinde silahlı eylemci dehşet saçtı arkasında mossad olduğu düşünülüyor gibi haberler çıkardı -o düşünenler kimler hep düşünüyorlar ama bi boka yaramıyor demek ki yanlış düşüyorlar bende onları düşünüyorum kalabalık dayanılmaz oluyor. 
Telefonumu çıkardım akşam yüklediğim bir kaç uygulamaya bir kaç oyuna baktım inanılmaz hızlı ilerliyordu teknoloji ve ben birilerinin zamanı durduğuna inanmaya devam ediyordum. Sonra üşüdü ellerim telefonumla beraber ikisinde cebime soktum telefonumla beraber üç yapıyor tabi. Arkama dönüp büfeye baktım açılmıştı şaşırdım hiç ses çıkarmadan nasıl oluyordu bütün bunlar. 

"Çay alayım" dedim çay her zaman en doğru karardır yanında şeker varsa tabi. Adamın çayı demlemediği belliydi ama beni dinlemediğide tekrar bağırdım 
"çay alayım. On tane" döndü baktı kendini ermiş sanan yaşlı insanlardandı çekip gitmek istedim hemen kulaktan dolma beylik lafları olurdu bu tiplerin kendi fikirleri ise çoktan toprağa gömülmüş onları bekliyordu.
"Evlat çay daha olmadı dedi."
Alkışladım "amca büyük laf ettin neden on tane istediğimi sormadın ya bana içinden sövdün ya harbi adamsın"
Demliğin altlığında sıcak su vardı ve çayın üzerine boşaltıyordu o sırada yüzüme fırlatacağını düşündüm kendimi onun yerine koyunca o yapmadı ben yine kendimden utandım kötü bi insandın böyle ölmemeliydim.
  "Amca niye kimse yok burda bileti kimden alıyoruz hani gişe memuru"
  "Sen nereye gideceksin"
  "Hiçbir yere"
  "O zaman niye soruyorsun" dedi
  "Merak ettim ben daha önce hiç trene binmedim ne bileyim amca akbil mi basıyoruz kimse binmiyor zaten makinistler işsiz kalmasın bari diye artık bedava mi yapılıyor" dedim.
  "Oğlum sen de ne kafa ütülüyorsun ama" dedi. Gülümsedi "hiç mi görmedin filmlerde gerçi değişti şimdi Yok mu sende şu akıllı telefonlardan ha ondan tak alıyorsun trende okutuyorsun oluyor bitiyor."
Gözlerim doldu sanırım o anda asla bir tren biletini sahip olamayacağımı öğrenince otobüs biletlerini bile saklayan ben tren biletimi dövme yaptırır kolumda taşırdım ama artık öyle bir imkanım yoktu
  "Amca sert bir şeyler yok mu" dedim
Güldü yaşına has tavrıyla uzun mu kısa mı bir türlü karar veremediğim sakalıyla beş vakit mi yoksa cumadan cumaya mi kıldığını düşünüyordum bayramdan bayrama olma imkanı yoktu sakalı vardı ve hala her sakallı benim dedemdi. ateist çıkarsa kendimi raylara atar treni beklerim dedim. 
  "Salak sabahtan beri tren geçmedi raylarda soğuktan donarak ölen ilk mal olabilirsin tabi akşam orada uymadığını gönüllü olarak uzandığını göz önüne alarak yoksa böyle gözde bir mallığı sana  bırakacaklarını sanmıyorum" dedi palyaço 
hep kısa konuşurdu uzun konuştu ama yine komik olamadı sanırım palyaçolar salak olduklarından makyaj yapıp saklanıyorlar yada buda yaptıkları en akıllıca hareket bilemedim.


  "Sert şeyler var oğlum tabiki çikolata var soğuk ya burası hepsi nasıl donmuş görsen tam istediğin gibi" Gülmüyordu amca dedim ciddi misin amca sen. Kaç kez şaka yaptım sana evlat dedi. Nestle getir amca o zaman dedim bozuntuya vermedim kesin beş vakitti. Ama içten içten de geçti benle dalgasını şimdi koyacak masaya jack Daniels i diyorum içimden.
Çayı da getirdi Nestlé çikolatayı da döndüğünde. Amca öğlen kaçta oluyor diye sordum baştan aşağı süzdü beni dine kabul etmesi gerekiyordu amcanın sanırım beni. Cemaat yaparız diyecektim onun için sordum dedim. Yaparız oğlum yaparız daha var sen çayını iç burdayız dedi. Kabul olmuştum beni almıştı artık iki kişilik dünyanın en karanlık cemaatini kurmuştuk çünkü ikimizinde bundan haberi yoktu henüz önümüzü göremiyorduk.


Çayı biraz içtim şekersiz geldi amcayı tekrar oraya kadar yormak istemedim çikolatayı açıp içine daldırdım hem çikolata yumuşamış hemde çay tatlanmıştı amca ise durumdan hiç memnun değildi oğlum yıkatırım sana o bardağı der gibi bakıyordu amca sorun değil dedi. Ben yine kendime kızdım kötüydüm işte hemde ikinci kez amcanın kötü olduğunu düşünecek kadar.
Kimsenin gelip gittiği yoktu hayret ediyordum amcanın ise aldırış ettiği yoktu bu duruma içerde birseyler yapıyordu sanırım radyo frekansı ayarlamaya çalışıyordu bir kaç dakika sonra çıkageldi zaten elinde radyo ve gazetelerle Emel Sayın çalıyordu Sen tükenme beni bitir. Amca severim Emel Sayın'ı dedi bende dedim gerçekten severdim hayranlık anlamında demiyorum aşık olmuştum mavi boncuk u ilk izlediğim zamanlar.
Amca sen burayı niye açıyorsun diye sordum kimse gelip gitmiyor saat dokuzu geçiyor. Çay da demledin üstelik koca bir demlik masan sandalyen var gazeten var sen burda ne yapıyorsun amca. En son can alıcı soruyu sordum mitci misin? 

Güldü hangi soruma bilmiyorum ama ben en soruma gülmüş olduğunu düşündüm öyle olsun istedim eğer ona gülmediyse büyük bir sorun var demekti. Oğlum ben emekli bir adamım çocuklarım beni huzur evine bıraktılar evde rahat edemezmişim herkes ise gidiyormuş benimle ilgilenecek kimse kalmıyormuş çektim çıktım kapıyı bir hafta huzur evinden çocuk gibi ordakilar huzur evi Anaokulundan beter hayattan beklentileri kalmamış çünkü dedim Tahsin sen burada on güne ölürsün kaç çıktım gittim TCDD ye buradan emekliyim ben kaç yıl çalışmışım burda ki müdürler falan hepsi tanır beni genç kuşak bize uğramadı Allah'tan yoksa şuan kimse tanımazdı beni burda evimdeki gibi
Dedim böyle böyle anlattım bana is lazım kalacak yer lazım iş olmasa da olurda kalacak yer için para lazım dedim heyecanlıyım evden kaçmış çocuklar gibi görsen tahsin amca öyle şeymi olur gel bizde kal benim hanim sana bayılıyor biliyorsun ikimizde Babamız gibi görüyoruz seni biliyorsun diyenler bile oldu sağ olsunlar zaten siz olmasanız baba olduğumu unutacağım dedim kibar şekilde geri çevirdim bir insana yük olduğunu hissetmek aşk acısından ağırdır evlat yeri geldi mi dedi hemde sen bunu hiç düşünmüyorken anladıysan bide offf offf


Müdür beyle konuştuk bana burayı söyledi bu istasyon yazlık istasyon yazın yoğun olur Doğu Expresi geçer burdan kışın kimse gitmez tabi kar buz iki günlük yol ama yazın güzel olur gelsen görsen. Bende işte burda hem kalıyorum hem burayı açıyorum eski bilet gişelerinin orda odam var Allah'tan küçük ısıtabiliyorum gece burası buz gibi oluyor görsen gazeteyi de çocuklar getirir sabah abonesidir burası ben pek gazete okumam sevmem herkesin derdi herkesinden büyük bilirim yarıştırılmasını hazmedemem bizde de yapılan hep bu oğlum işte bende böyle bulmacayla radyoyla geceleri kitaplarımla arada yazarak geçinip gidiyorum.
Şaşkınlıktan ağzı bir karış açık amcayı dinlerken dalıp gitmiştim ben bitirdiyse de lafı onu ilk gördüğümdeki düşündüklerim geldi aklıma genel kanım geldi bu yaşlı amcalara kendimden bir kez daha utandım artık kötü olduğuma inanmaya başladım ki... duydumdu ki unutmuşsun çalmaya başlayınca kendime geldim sudan çıkmış balık gibi çırpınınca bardağı devirdim düştü kırıldı  hiç kızmayacak olsun oğlum diyecek neden camdan yapıldıklarını hiç anlamam zaten her gün bende kırıyorum bir tane neredeyse bardak kalmadı diyecek dedim içimden. Baktı amca bana gülümsedi cennete gider dedim içinden Allah kendinden uzak tutmaz onu bu mükemmel gülüşle. 

Olsun oğlum cam bu kırılır bende kırıyorum arada dedi 
Tamam dedim bende iyi insan olmaya başlıyorum. 
Teşekkür ederim Tahsin amca dedim adını da hiç sormak aklıma gelmedi sen söylemesen gelmezdi de af edersin bende feyyaz dedim
İsimler önemsizdir oğlum biz doğmadan bize verilen şeylerdir elinde olmadan sahiplenirsin mecburdursun.
Ne kadar haklı diye düşündüm ben bu ismi seçmedim hemen o anda değiştirmeye karar verdim. Sonra döndü senin baban insancıl adammış Feyyaz koymuş adını daha ne istiyorsun benimde oğullarımın adı metin ve ali dedi sence insancıl adamışsın dedim gülüştük radyoda hep emel Sayın çalıyordu ben şaşırdım amca nasıl oluyor bu dedim bu kaset dedi emel Sayın eskiden Eminönü'nde doldurtmuştum çok severdim halada severim dedi. Rüyalar Gerçek Olsa çalarken amca çay dedi olur dedim.
Zamanı durduğuna inandığım o insanlar neredeydi bilmiyorum ama ben bugün o insanları yanımda istiyordum bugün öğlen hiç olmasın burada amcayla sonsuza kadar oturalım istiyordum rica etmek istiyordum onlardan bir seferlik diye.

Amca geldi dumanı üzerinde iki Çayla saat 10 olmuştu çaldı istasyon saatlerini hep sevmiştim uzaktan tabi resimlerden onlardan birini istiyordum kim yapıyorsa öğrenmeliydim gidip dokunmak istedim ne kadar yüksek olduğunu görünce vazgeçtim amca şekerli unuttum alıp geleyim dedi 
Otur sen Tahsin amca dedim ben alırım giderken nerde diye seslendim hemen tezgahın önünde görürsün dedi buldum hemen zaten aldım döndüm bu sefer istediğim kadar şekerli içecektim çayımı sevindim. Küçük şeylere hep sevinirim çocukluğumdan beri hayatımdaki büyük şeyleri kaybettiğimden.
Benim kadar şeker attı oda amca ne yaptın der gibi baktığımı görünce feyyazım bakma öyle bende ne şeker var ne kolesterol ne romatizma turp gibiyim biraz kalbim kırık o kadar bir şeyler yazdığı belliydi amcanın daha dün gece şiir yazdığına iddiaya girerdim. Olsun amca be dedim insan kalbi kırık olmadan yaşadığını anlamakta güçlük çekiyor kimi zaman ondan Kurtulmuş oluyoruz biz en azından. Gülümsedi cennetin kapıları açıldı yine ben içeri bakmadım kötüydüm hala.




devamı haftaya.. sık geçen karşılıklı konuşmaları düzenlemek oldukça zor olduğundan böyle yazıyorum başta biraz düzgün devam etsemde sonra yoruldum yazmaktan daha zor bir iş kesinlikle..

1 Ocak 2014 Çarşamba

uyku dolu masallar

şimdi bir uçurtmayı gökyüzüne bırakıp
arkasından
el sallayacağım

sonra
boş bir şarap şişesine koyup
sana yazdığım mektubu
denize bırakacağım
sırf keşke demeyeyim diye
yıllar sonra

şişenin kırılıp kırılmadığına bakmayacağım bile
sana son bir şans verip
o yoldan eve döneceğim
beni gör ve sarıl diye

işte bu kadar
keşkeyi alt edeceğim

içim acıyacak belki biraz
belki yağmur altında sabahlamak zorunda kalmış
sokak kedileri gibi hissedeceğim
biraz sersemleyeceğim
ama bitecek

bütün saatlerimi
akşam beşe kuracağım
yağmur yağmasın diye dua edip
yıllardır hiç uyumamış gibi uykuya dalacağım


düş'ümsel saplantılar

Sabah yakını gecenin tam ortası
Bütün belirsiz saatlerde
Aklımdasın sen

Eskiden olsa zamansızlığını
Sonsuzluğa bağlardım
Şimdi neye bağlayacağımı bilmiyorum
Zamana bırakıyorum

Ucunu kaçırdığım bir ip yumağı gibi aklım
Karmakarışık bütün her şey
Alev almış bir kibrit çöpü de diyebiliriz
Her saniye azalan
Ama ben sonunu bilemiyorum

Oldum olası hayatın sürprizlerine inanıyorum
En zayıf yanım belki de
Bütün insanlardan zayıf olduğum diğer konular içinde

Ben rastlantılara inanıyorum
Tanrının bize bakıp gülümsemek istediğini hissediyorum
Bu yüzden bir gün karışıma çıkacaksın biliyorum

Unutkanlığımıza hayret edip
acı çekmek konusundaki maharetlerimizden bahsedeceğiz
Ben yalan söyleyeceğim
Beceriksiz olduğumu saklayacağım senden
Kızaracak yüzüm yine
hep böyle olur demeye getireceğim lafı

Hatırlayıp hatırlamadığını sorgulayacağım
Ve sonra sen bütün açık sözlülüğünle konuşmaya başlayacaksın
Hiçbir şeyi unutmadım hiçbir şeyini diyeceksin
Ben yine kızarmış ekmek dilimlerine döneceğim

Ve bir teşekkür borçlu olduğumu bileceğim
Gülümseyeceğim sen üzerine alınacaksın
Sorun yaratmayan bu kısacık andan sonra
Dünya'nın hazır olduğunu öğreneceğiz aşka