30 Mayıs 2014 Cuma

mutlu sonlara inat*

Gömelim gel seni kalbime desem sığmazsın
Hem sonra kazma kürek falan sıkılırım ben
Sen zaten haline dünden razı
Sen zaten halimden habersiz

Sabahları bir kuş uçar penceremden sebepsiz
Ben aptallığıma yanarım, sen sessiz

İnsanlar çift yaratılmış derler
Bir tek sen söz olduğunda katılmıyorum buna
Sen eşsizsin
Tanrının yüz binlerce yıllık birikiminin eserisin

Akşamları bir kuş konar pencereme sebepsiz
Bir yağmur başlar batmakta olan güneşe inat

Bir ses çınlar kulağımda, sahibinden uzak
Geceler kördüğüm aşkla, geceler tuzak
Sorular yeminleri bozar
Sorular kanatları hırpalar
Uçmaya küser kuşlar
Bir masal daha biter
Mutlu sonlara inat



29 Mayıs 2014 Perşembe

Kötülük kadar ilahi adalette daim olsun*

   Yağmur bugün ara vermişti. Evinin çatısı üç gündür aralıksız damlatan Mahmut Efendi; yağmur suyuyla dolmuş plastik kovaları boşaltılıyordu. Emekli olmaktan artık nefret ediyordu. Kocasından önce ölen kadınlar ettiği gibi. Nalan hanım öleli iki yıl olmuştu. Yine böyle ilkbahar yağmurlarının bastırdığı vakitte birden bire evin ortasında yere yığılmış, ambulans yetişmeden ölüp gitmişti. Mahmut Efendiyi bir başına bırakmış ve gitmişti. Emekliliğinin daha ilk yıllarıydı tam rahat yaşama vakitleri yani ama Nalan Hanım gitmişti. Mahmut Efendi çok sarsıldı bu olaydan sonra, dile kolay 35 yıldır sabah aynı saatte uyanan, aynı saatte karşılıklı kahvaltısını yapan iki insandan birisi artık yoktu. Giden gitmişti de kalan her zaman olduğu gibi hayatın tokadını yemişti.
  
   Nalan hanımı toprağa verdikten sonra emekli maaşları için bankaya gitmek dışında hiç evden çıkmadı Mahmut Efendi. Bakkalın çırağı onun sayesinde küçük yaşta zengin oldu çıktı. Verdiği bahşişleri duyan diğer bakkal çıraklarının ağzı açık kaldırdı. Ama yapacak bir şey yoktu başka bir yerden alışveriş yaptığı görülmüş şey değildi. Bahşişleri toplamak için memnun bakkala çırak olmak gerekti. Tabi bunun için önce Hasan'ın işini bırakması lazımdı. Ama kim altın yumurtlayan tavuğu satardı ki Hasan'ın böyle bir şeye hiç niyeti yoktu. Ama küçük mahallenin küçük serserilerinin de bu işin peşini bırakacağı yoktu. Mahallede Hasan'ı çok kez sıkıştırmışlar tehdit etmişlerdi. Bir kaç kez de bahşişlerine el koydukları olmuştu. Hasan paranın sıcak yanına sarılıp bütün olanları sineye çekmişti. Küçük serserilerin şefi Geri dur metin Bakkalın akrabasıydı bu iş için çok dil dökmüş ama Hasan'dan memnun olan memnun amca yüzünden istediğini alamamıştı. Ama biliyordu Hasan işi bırakırsa yarını işe çağrılacak olan kendisiydi.
  
   Bir hafta sonu, akşamüzeri futbol maçı sonrası terli terli bakkala koşulup gazozlar içilmiş, Hasan'a tehditkâr tehditkâr bakılmıştı. Geri Dur Metinin gözü Hasan'ın cebine ilişmişti. Bozuk paralardan delinmek üzereydi sanki. O an karar verdi bu iş onun olmalıydı. Küçük serseriler çetesini topladı. Evin merdivenlerinde oturup planlarını anlattı. Aslında sadece onun planıydı ama yaş ihlali yapıp soysuz piçleri izlemiş bu aptallar anlatılanlardan zevk alıyordu. Hasan'ın evinin hemen önünde ki rögar kapağını gevşetilecek. Sabah okula giderken Hasan evinden alınacak ve farkında olmadan rögarın üzerine basması sağlanacaktı. Böylece muhtemelen bir kaç kırıkla atlatılacak bir kaza yaşanacak ve Geri Dur Metin iş sahibi olup bahşişleri cebine indirecekti. Mahallenin vergi rekortmenleri arasına girmiş bir yüz ifadesiyle planı onaylattı çetesine. Oysa vergi verecek bir tip hiç değildi. Tahmin etmesi zor olamamalı.

   Sabah her şey normal seyrinde ilerlemiş, geceden gevşetilen kapağın yanından pis pis bakarak geçilmiş, Hasan'ın evinin kapısına vurulmuştu. Hasan kapıyı açtı sol ayağının bağcını bağlarken "hadi okula" dedi Metin. Bu zamana kadar böyle bir şeyle karşılaşmamış olan Hasan şaşırdı. Ama bunun bir barış mesajı olabileceğini düşünüp “tamam” dedi “gidelim.” Anne ben çıkıyorum kahvaltımı bitirdim diye bağırdı mutfağa doğru. “Tamam, oğlum” sesini kapıyı kapatırken aralıktan duydular.

   Hasan'ı ortalarına almış Metin ve Çetesi el şakaları yapıyormuşçasına rotayı ayarlıyorlardı. Beş on adım derken Hasan planı başarıya ulaştıracak adımı attı, kapağa bastığı gibi bağrış çığırış düştü içeri. Kemik sesleri falan geldiği yoktu. Hayatın ses efektleri zayıftı ama zafer sarhoşluğu bunu gölgede bırakmaya yemişti. Metin o ilk heyecanı atınca hemen Hasanların evine koşup durumu haber verdi. Annesi koştu geldi itfaiyeyi çağırdı onlarda ambulansı. Hasan'ı sakinleştirmeye çalışan yine Metindi. Çabası takdire değerdi, gerçek her ne kadar yüzüne tükürse de.

   Hasan hastaneye gitti, Metin okula. Akşam olmak bilmiyordu. Aklı hastanede, aklı bakkaldaydı. Son zilin sesiyle beraber sırasından fırlayıp sınıfın kapısını kırarcasına itip çıktı. Vardığı yer hastane değil bakkal olmuştu. Cenaze dolayısıyla kapalıyız yazıyordu kapıda. Olacak iş miydi şimdi tam da çırak olmak için yaptığı planlar başarıya ulaşmışken. Çantasını sırtından çıkarıp yerde sürüye sürüye eve doğru yürümeye başladı. Yaşadığı hayal kırıklığını anlatmaya kelimeler yetersiz kalırdı, cam kırıkları belki.

    Köşeyi dönünce kalabalığın olduğu ev çok tanıdık gelmişti ama inanmak istemiyordu o buna. Babası seslendi tam arkasını dönüp koşmaya niyetlenmişken. "Mahmut Amcan ölmüş oğlum bu sabah kalp krizi geçirmiş"
   "Baba ben tanımıyorum ki o kim hiç görmedim bile" dedi kurtulmak istedi oradan. Başını alıp gitmek istiyordu şehirden. Hasan aklına bile gelmiyordu kaybettiği altın yumurtlayan tavuğun derdine düşmüştü. Daha bu yaşta esaslı bir kötü olmayı başarmıştı bu çocuk.

   “Yarın okuldan sonra bekliyorum” dedi bir ses kalabalığın arasından. Küfretmek istiyordu ama ortam hiç müsait değildi. Lâ havle çekti dertli dertli. Hiç âdeti değildi oysa. Babaannemden alıştım kesin diye geçirdi aklından. Ama ortama daha çok uydu. Memnun amca elini metinin omzuna koymuş babasına olaydan bahsediyordu. Gelip ondan iş istediğiyle Hasan'ın başına gelenden girmiş, Metinden daha mı iyisini bulacağından çıkmıştı. Babasının bu işe sıcak baktığı yüzünden belliydi. Metin matkap olup yerin dibine girmek istiyordu ama sıra Mahmut Amcadaydı anlaşılan ona daha vardı. İş üstüne kalmıştı Mahmut amca dışında kimsenin bahşiş falan vermediğini düşününce tam anlamıyla böyleydi.
  Hasan'a geçmiş olsun, Mahmut amcaya Allah rahmet eylesin, Geri Dur Metine kolay gelsin. Kötülük kadar ilahi adalette daim olsun. El Fatiha


24 Mayıs 2014 Cumartesi

Dünyaya bir daha gelsem*

Dünyaya bir daha gelsem
Çoğu uydurma olma olan anılar anlatılan bir köy kahvehanesinin
Daimi müşterisi olurdum
Beş parasız ve nerden baksan suratsız

Dinler dinler içerdim soğumuş çayımı
Geçmiş yılları andıkça
Ah çeken yaşlılara eşlik eder
Dağıttığı çayların hesabını yapan kahveciyi izlerdim
Ve en büyük derdim
Yüzsüz yaşlılar tarafından yarıda kesilen hikayeler olurdu

Kahvehane kapanınca
çoktan masalarda uyumaya başlamış yaşlılar kalkınca
Sokak lambalarının arasında adımlarımı sayarak
Yürürdüm gecede
Ve görürdüm kendi gözlerimle
Mükemmelliğin sadece Tanrı'ya mahsus olduğunu
Kesik sokak lambası yüzünden dibini boylayınca çukurun

20 Mayıs 2014 Salı

tek taraflı hesaplar*


ben şimdi kalkıp anlatsam sana derdimi
sen oralı olmazsın
derdime dert katarsın
kafam bozulur benim 
uzun uzun denizi seyrederim
hiç adetim olmayan şeyler yapmaya başlarım
erkenden yatar sabahın köründe kalkarım
ateşli silahlara merak salar 
kitapları raflara boy sırasına göre dizmekten vazgeçerim
böyle devam edersem ben kendimi kaybederim
çocuklar gibi sızlanmaya başlarım
ah ne çekilmez olurum ben o zaman
sen hiç o zahmete girmezsin zaten
ben bunu bildikçe dahada koyulur içim
biraz sen biraz yarınken derdim
sen hepsini kucaklarsın kocaman gülümsemenle
geçmiş ufalanır minik ellerinde
ve bilirim o anda
hiç sevmeyeceksin beni
hiç bilmeden derdimi
yazıp yazıp tüketmeye çalışacağım
bir kaç bin geceyle değişip seni
hayata dönmeyi bekleyeceğim
yaz başında akarsular gibi
ve bazı şeylerin hiç bitmediğini öğrendiğim günden beri
yazıp duruyorum gerisin geri
hep mi böyle olmak zorunda
olacakları görüp vazgeçmek
daha yaşamadan acısını çekmek
bu mu terzilik
bu mu kendi söküğünü dikememek
çek kürekçi çek
bu yürek çölde gerek

13 Mayıs 2014 Salı

uyku kaçıran rüyalar*


Geçip giderken şehirler, 
içimden söylediğim şarkılar yarınlara küser
Ödünç aldığım yarım kalmış gülümsemeler
Ve bavulumdaki kirli hikayeler
Benden önce günaydın der yeni şehirlere

Bense hep merak ediyorum
Kaç zaman sonra tanıdık gelir yüzler
Kaçıncı seferden sonra şaşırtmaz hayatlar
Not alıyorum bütün soruları bir kenara
Sabrımı sınıyor, kendimi küçümsemekle zaman kaybediyorum
En büyük hatamı kendime hediye olarak sunuyorum

Bir nefes daha çekiyorum içime
Geçmişimin camdan duvarları buğulanıyor
Nefretimin üzerine çiğ düşüyor
Hayata dönüyorum tutsağı olduğum duygularla
Kuytularda yonttuğum yanlarım
Ve derine gömülen çığlıklarım
Hayata dönüyor, benden eksilen ne varsa

4 Mayıs 2014 Pazar

Bir dahaki sefere -ki lerin yazımını öğrenmiş bir biçimde- donmak üzere*

Düzensiz aldığın nefesleri senkronize bir biçimde avuç içlerine üflersin
Düşmanı olduğun düzenin ne kadar içine işlediği falan artık umrunda değildir
Ve umrunda olmayan daha bir çok şeyle beraber bu anda bile aklına bir çengelli iğne misali takılmış kalmış şeyler vardır
Soğuğun hafızaya iyi geldiğini bir çok filmde görmüş ama bu kadar etkili bir silaha dönüşeceğini hiç tahmin etmemişsindir
Donmak üzerine olan bölümler ise çoktan yaşanmaya başlanmıştır uyku tatlı gelmeye soğuk eskisi gibi etki etmemeye parmakların karıncalanmaya başlamıştır
Ama aklın durmuş saatler gibi doğru gösterdiği ana denk gelmiş sen tükenirken o zirveye çıkmış tuttunduğun demirdeki parmaklarını tekmelemektedir
Kuyuya taş yerine bu sefer deliyi atmaya niyetlenmektedir