26 Aralık 2013 Perşembe

düşünsel saplantılar

bir saplantı haline geldiğini düşünüyorum bu günlerde
üzülüyorum buna
insan bazılarını şünmek isterken
bazılarını ise aklından bile geçirmek istemiyor
ve onların hepsi yolu biliyor
gelip orta yerine kuruluyor dünyamızın

ben hep iyi bir dinleyici olmuşumdur
aslında bu durum yararıma gibi gözüksede
seninle beraber acı bir hal aldı
o kadar şey anlattın o kadar çok şey biliyorum ki sana dair
acım katlanarak çoğalıyor her seferinde

olur olmadık yerlerden çıkıyorsun
bir konuyu tartışıyoruz mesela
hakkında bir fikrin olduğu geliyor aklıma
ben seninkini söylüyorum
sana katılıyorum
katılmak seninle yeniden yoğrulmak
ne güzel olurdu değil mi
sende katılsaydın bana

ama
imkansızın şarkısına kulaklarını tıkadın sen
gözlerini kapadın idam edilirken ben
can çekiştiğim sabahlarda
rutinin tadına varıyordun sen
acı kalbim her attığında vücuduğuma dağılıyor
ve senden birşeyler bulup
kalbimin bentlerine dayanıyordu

boğulmamak için çok direndim
ama biliyorsun yüzme bilmem ben
acıya direnmek nedir bilsem de
aşkını ezberimde yıllarca tutabilirim
sen bile hayret edersin
yokluğunun yarattığı boşluğa
biraz kızarır yüzün sonra geçer ama
bilirim senin kalbin dayanmaz acıyada aşkada
 

akşam üzeri zaman

kırmızı bir akşam üzeri
deniz rengine bir türlü karar veremiyor
gökyüzü desen çoktan gökkuşağına dönmüş

bu manzarada
insana bir kelebek bile seni seviyorum dese
düşünmeden bende derdi

oturduğum bank çok eski değildi
toplasan iki bin insan izlemiştir bu manzarayı buradan
ve hepsi zamanında birinin yolunu gözlemiştir

insanları fazla iyi tanımam ama
kimi görsem uzaklara hayran hayran bakan
hep kanatları olsun istemiştir "ben dahil"

zamanın en hızlı geçtiği yer neresi sorusu
hep böyle anlarda aklıma gelir
ve biz hep onlara denk geliriz
geçip gideriz

kısacık sürer bu manzara batar güneş
gerisi görsel hafızamızın maharetine kalmıştır
ya ölene kadar bizimdir bu akşam ya uyanana
 

24 Aralık 2013 Salı

çocuklar ve masallar

masal dinlemek için uykulu olmak gerekir
başka türlü inanmaz kimse o saçmalıklara
pamuk prensese kırmızı elmaya
kraliçenin aynasına
ve hatta yedi cüceye

sabaha yakın üzeri açılır bütün çocukların
ve şefkate en çok o zaman ihtiyaç duyarlar
hiç farkında olmadan
soğuk olur üşürler
ağır olur uykuları uyanmazlar
sıcak bir el saçlarını okşar
üzerini örter yanaklarından öper
tabi şanslıysalar 
ve inanıyorlarsa masallara

geceleri erkenden yatan hiçbir çocuk mutlu olmaz
ama mutlu olarak uyanır
hiçbirşey yapmadan mutlu edebiliyordur ailesini 
erken yatması yetiyordur
en büyük oyuncağı ailesidir bir çocuğun
her zaman yanında çoğu zaman razı ona
kırılmayan eskimeyen üstelik
bütün masalları bilen oyuncaklar




20 Aralık 2013 Cuma

uykular kısalıp geceler uzarken

kelimeler anlamlarından uzaklaştıkça
hep sana doğru bir yolculuk başlıyor
uykular kısalıp geceler uzadıkça
saçların aklıma dolanıyor

dolanıyor kördüğüm oluyor aklım
dünyaya düşman kesiliyorum
oysa biliyorum
başını omzuma yaslasan 
vazgeçecek olduğum bir savaşa girişiyorum

ben hep yorgun yarı uykusuz
hiç şansım yok biliyorum
sen ki biraz sakar biraz huysuz
aklıma geliyorsun gülümsüyorum

herşeyi unutup yastığa sarılıyorum
seni bir kez daha affediyorum
aklımdaki bütün kara bulutlar
yağmur olup yağıyorlar dağlarıma

ben senin şemsiyenin altına sığınıyorum
sana sarılıyorum
kuluğuna fısıldıyorum
"seni seviyorum"

.bu aralar ağır uykularım
sen öpmeden uyanamıyorum

18 Aralık 2013 Çarşamba

kaybolmak zamanda, bir kaç adımda

Uyandığım bütün uykularıma yazık ettiğimi düşünüyorum
Kendi başına çılgınca dönen dünya
Beni her seferinde bir soğuk suyun dibine atıyor
Rüya görmekten bile nefret ediyorum
Gündelik hayat desen hiç lafını bile etmeyelim

Karanlığa sarılmak istiyorum ben
Bir kara kedinin kara tüyleri arasında kaybolmuş bir pire gibi
Kaybolmak zamanda
Hasret duyduğum bütün her şeyin
Benimle olduğuna inanmak istiyorum

Bir sabah uyanmayacağımı
Belki de bir gece uyuyamacağımı
Bilmek istiyorum bu hangi karanlık sabah
Hangi aydınlık gece
Boyalı kalemlerin olsun istiyorum
Karanlığın ortasına güzel yüzünü çizeyim
Sonbaharda sararmış yapraklara
İlk baharda açılmış çiçeklere
benzeyen saçlarını

Belki de bu sessizliği sırf sen geldin diye böler
Aslında hiç sevmediğin bir şarkıyı söylemeye başlarım
Belki seversin ben söylerken
Ve oturup iki adım geriye
Senin bir adım önünde olduğumu söylerim
Ve sen gerisin geriye bana gelirsin
Sahi kaçmak ister misin?
Yoksa sadece karanlıktan mı korkarsın?

Neden böyle bir şey yaptığımı ise sorma bende bilmiyorum
Belkide üç adım geride durmalıydım
Üçüncü adımda vazgeçip bana dönerdin belki de
Haksızlık ettiğimi düşünüyorum sana
Üç gün sonra yine gel olur mu?

Bu kez oyunları boş verip sarıl bana

Çünkü nefesini öyle özledim ki ben
Sonbaharda rüzgar yaprakları savururken çıkan o sesi
Kalbimde duymak istiyorum
Terk edilmiş sokaklarıma üfleyeceğin yaşamı
Göz kapaklarıma dokunan parmaklarını
Öylece kalmasını için edeceğim bütün duaları ezbere biliyorum

15 Aralık 2013 Pazar

belki sonbahardır mevsim yine

Ağzını dayayıp soğuk suyun oluğuna
Sırf soğuk ve rüzgar var diye
Ellerini değdirmeden içtiğin su
Hala dudaklarında kurumadı biliyorum
Her sabah boşuna siliyorsun

Karalayıp resim yapıyor gibi rahatladığın
Büyük kağıtların
büyüklüğünden hep utandığın gerçeğinin arkasına sığınıp
Suçluluk duygunu gizlice boyalı suyun içine karıştırdığını biliyorum
Sen her gece boşuna unutuyorsun

Yazmaya kalkıp yarıda bıraktığın bütün öykülerin
Kahramanının bir piç olduğunu
Babasını arayıp durduğunu
Sen ne zaman mutlu bir sonda karar kılsan inadına piç olduğunu hatırlaması
Ve bütün oyuncaklarını poşetleyip kaldıran büyüdüğünü zanneden çocuklar gibi
Senin yine sonunu getirmediğin öyküler arasına girdiğini
Sende biliyorsun bende

Ne çok şey biliyoruz ikimizde
Bence kesinlikle sonbaharda ölmeli
ve seninle
bir mezara gömülmeliyiz
Senin hiç haberin olmadan
Birlikte okuduğumuz bir kitaptan
Kaptığımız vebadan
Ölmeliyiz ikimizde
Belki aşık olursun o zaman bana yeniden
Çünkü sürprizleri seversin sen
Üstelik sonbaharsa birde

13 Aralık 2013 Cuma

ne kadar sürer bir şehri ateşe vermek?

Buzları çözülmüş kaldırım taşları
Şehre sinmiş kömür kokusu
Artık sönmüş sobaları
Soğuğa teslim olmuş insanların korkusu

Boşalmış meydanlar
Askıda kalmış çamaşırlar
İkiye bölünmüş anılar
Hep diğer yarıda en değerli olanlar

Sokağa çıkması yasak bütün aşklar
Şimdi cam kavanozlar içinde sıcak nefesler
Ateş olmadan çıkan dumanlar
Unutulmuş ihanetler
Sonuna gelmiş kibrit çöpleri
Ele değmis alevler

Kim demiş mart kapıdan baktırır diye
Şimdi biz yatak döşek
Sönmüş sobalar
Bitmiş bütün kazmalar kürekler
Ne kadar sürer
Bir şehri ateşe vermek

7 Aralık 2013 Cumartesi

Babaannemin altın dişleri

Küçükken babaannemin altın dişleri yüzünden zengin olduğumuzu zannediyordum. Çok zengin ama havuzlu evimiz olmaması aklımı kurcalıyordu. Havuz olmalıydı şarttı. Ve bir yandan da altın dişleri olur muydu bir insanın başka türlü anlamakta güçlük çekiyordum. Sormaya çekiniyordum. Nasıl bir çocuksam öyle büyüdüm ben hiç değişmeden soru sormaya çekinen iki kelime etse üçüncüsünde kesin kekelemeye başlayan. Kaç ders bilirim ilkokuldan zil çalmasa altıma kaçıracağım. Tuvalet izni istemeyin demişti öğretmenimiz birinci sınıfta daha okulun ilk günü şaşkına döndüm ben yani istediğimiz zaman işeyemiyorduk öyle mi. Okul hiç sevimli gelmedi bu yüzden bana. Ta ki okumayı öğrenip o saçma kırmızı kurdelayı takana kadar birde hepsi beş olan ilk karne tabi ben çocukluğumu oraya gömdüm işte hırsla tanıştım başının okşanması ruhunun okşanması tebrikler taktirler örnek gösterilmeler.
İşte babaannemin altın dişleri işte o günlerde takıldı aklıma çocukluğuma geri dönüş bir kapı aralığıydı. Sormaya cesaret edemedim tabi babaanneme korktuğumdan falan değildi doğru cevabı duymak canımı acıtabilirdi. Bende anneme sordum herşeyi ona sorardım ben o zamanlar o hep sabırlıydı. Ne cevap verdi hatırlayamıyorum beni mutlu etmemiş büyük ihtimalle ki hatırlamıyorum. Ben o zamanlar aynı zamanda mutlu olmayan insanlar arasında yaşıyordum. Mutsuzlukta değil aslında daha çok üzgünlük bu ayrımı yapmak zor ama üzgünlüktü. Mutlu olunması güçtür bazı zamanlar hatta bazı hayatlar boyunca. İşte onlardan bir kaçıyla aynı evde yaşıyordum hepsiyle kan bağı taşıyordum. Aslında böyle söyleyince haksızlık etmiş oluyorum onlara. Benim iyi gözlem yeteneğim dışında herşey normaldi aslında gülüyor konuşuyor yeri geldi sohbet ediyor yeri geliyor azarlanıyordum özellikle eve geç geldiğim akşamlar. Geç dediğim hava karardıktan sonra hep oyun hep top yüzünden işte. O zamanlar eve geldiğimde bir misafir olmasını dilerdim hep o zaman rahat olurdum işte annem biraz sertçe nerde kaldığımı sorar sonra her defasında ancak yarısını yiyebildiğim yemeklerimi koyardı -bu yüzden küçük kaldım ya zaten. Şöyle bir güzel ödevlerimi yapar robocop u izlerdim. Demir Adam'ın atasıdır o ama nasıl bir şeydi şuan pek hatırlamam. Elektrik kesilsin isterdim bazen televizyon da çok birşey olmazdı zaten haftasonu dışında. Elektrikler kesilince babaannem anlatırdı çünkü geçmişi ve onunla beraber annesinden öğrendiği öyküleri. Hanım Ana diyorduk biz büyük babaanneye gerçi herkes öyle söylerdi nerden baksan herkesin annesi yaşındaydı çünkü benim tanıdığım. Dinlemeyi bana öğretenlerden biridir oda. Hikayelerini severdim bende o zamanlar günlük tuttuğumdan yazardım ama düzenli olamıyordum ki o zamanlar erkenden uyuya kaldığım akşamlar oluyordu. Ve yarın yazmak olmaz diyordum zaten bir kaç hafta sonra bırakıyordum her yaz oluyordu bu. Günlük tutmaya da Cedric yüzünden başlamıştım çünkü o zamanlar sekiz yaşındaydım ve hayatım onunkinden de zordu. Böyle günler geçiyor ve ben herşeyden habersiz bir kelebek edasıyla her seferinde yazı bekliyordum. Anlatıyorlardı birşeyler konuşuyorlardı herkes ben dinliyordum.
Aslında pek birşey anladığım yoktu benim sorular sormadığımdan ama sonra bir etkisi olarak suskunluğun dinlemeyi öğrendim. Anlatılan güzel hikayelerin de yardımıyla. Herşeyi dinliyor herkes ne konuşsa takip ediyor olmuştum bir kaç yıl sonra. İşte ondan sonra yavaş yavaş herşeyi öğrenmeye fazlasıyla farkına varmaya başladım bir çok şeyin. Ben hayatımda üç milyon kez annemi bir daha üzmemeye karar verdim hep öğrendiklerimden sonra ama mümkün olmadı bu her seferinde üzdüm bazen daha fazla bazen içim aciyarak bazen haklı olduğumu düşünerek ama hepsinin sonunda ortak bir noktaya gerizekalı olduğum fikrine vardım. Babaannemi üzmemek için verdiğim söz üç milyon yoktur. Ama onun içinde çok söz verdim üzmemek için hayırlı bir torun olmak için kayıplarının farkında olduğumu göstermek için sarılmak için anlattıklarını can kulağıyla dinlemek için onunla beraber erkenden uyanmak için. Bir çoğunu tutamadım elbette ama tutmaya çalıştım niyetim vardı vicdanım rahat eğer hala yerindeyse. Benim nasıl bir çocuk olduğumu fazla bilen var ben hatırlamıyorum oysa fazlasıyla sustuğumdan olabilir belki. Fazla dinlemek zararlı oluyor bazen don Kişota dönüyor insan başkalarına kulak vermekten kendini duymaz oluyor onların yaşadıklarına üzülüyor acılarını bölüşüyor.
Ben daha ortasını bulamadım bulanınız varsa söyleyin. Ben konuşmayı unutmadan büyüdüğüme seviniyorum. Büyüklerinin yanında suskunluğundan arkadaşları arasında gevezeliğinden şikayet edilen biri olmaya borçluyum bunu eğer orda gevezelik etmesem çoktan unutmuştum belkide.
Altın dişleri unuttuk sanırım ama onlar zaten takma dişlerindeydi temmuz yağmurunda rahmete dönünce babaannem çıkardılar. Yolda ağırlık yapıyormuş sanıyorum hemde almıyorlarmış içeriye ben şahsen otuz iki altın diş istiyorum.

5 Aralık 2013 Perşembe

kanatlarını güneşe bağışlayan melek adına..

uçurumlar kanatlanmak için değil mi
neden korkuyorsun sen böyle
yükseklik korkun mu var
yoksa kanatlarının mı farkında değilsin

baktın mı güneşe
yine mi aynı yerde
hani batması gerekti
hani batıdan beklerlerdi

senin için burada hala
karanlıktan korkma diye
uçurumu düzlük sanma diye
sırf sen kanatlarını gör diye

hadi ne bekliyorsun daha
bir teşekkürü borç bilirsin değil mi
doğuya gidelim ışığa doğru
güneşin ait olduğu yere

bizi hiç beklemezken
çalalım kapısını
bu kanatlar senin diyelim
daha hızlı dönmen için bize
teşşekürümüzü edip dönelim
meleklerin ziyareti kısa olur
iyilik adına


4 Aralık 2013 Çarşamba

haddime değil tek başıma mücadele

miras kalan iyilikler bavulumda
açıyorum her zor durumda
dibine kadar
güçlü değilim
haddime değil
tek başıma mücadele

balkonlar gökyüzüne açılıyor
yıldızlar evlere doluyor
ben perdeyi çekiyorum
gözlerim doluyor
onları saymayı
bana sen öğretmeliydin

okula gitmek istemiyorum hala
koca adam oldum oysa
ama sen tutmadın ki ellerimden
zamanında
ben koşarken topuklarım sırtımda

aklım bir karış havada
azarlar kulağımda
tamda o zamanlarda çıktı o reklamlar
yada o zamana uygun bilmiyorum
kirlenmek güzeldir
güzelden gerisini hatırlamıyorum




sarhoş iyilik perisi

ben küçükken çok zeki olduğuma inanmak isterdim hep
öyle olmalıydı adalet şüphesiz ki böyle bir şeydi
bir yandan eksilenleri diğer yandan tamamlamak
itiraz etme hakkın olmadan
üstelik alınanların verilenlerle mukayese edilemeyeceğini bilerek

bütün oyunları yarıda bırakıp kaçmak isterdim hep
oyun bozan olmalıydım benim oyunumu bozanlara inat
kötü biri olmak istemezdim de oysa
ama kötü olduğumu hissettim bir çok kez
üstelik benden kat kat kötü insanların arasında

biraz ruhumu arındırmaktı bu belki
içlerinde en günahsızı olduğunu adın gibi bilmek
kirlensen bile aralarında ilk önce temize çıkan olacağını bilmek
siyahlar arasındaki günahsız beyaz
kötülüğün kokusunu için çekmiş sarhoş iyilik perisi

2 Aralık 2013 Pazartesi

eski bir bavul

Eski bir bavulun içinde yıllanmış hatıralar gibiyim
Elimi uzatsam çıksam dışarı biraz
Kimseye yararım dokunmaz

Aslında öylece kalsam bir kıymetim var bilenen
Yavaş yavaş unutulan bir kaç ta Hikayem
Memnun olmak için yeterli mi
Ne dersiniz?

Hem memnun olmak nedir ki
Kim elinde olmayan sebepler yüzünden mutsuz olmak ister ki
Ben olmak istemem mesela
Bir bavulun içinde yok olup gitmeyi istemem

1 Aralık 2013 Pazar

hani böyle birden

Hangimizin hakkı affetmek
Bunu bilmediğimizden mi uzaktayız hala
Soğudu bak çayın
Kaynıyor kırılan kalbim
Döner mi eskiye?

Kitaplar okuyorum
Bazen sana anlatma istediği ile dolup taşıyorum
Sen hala uzaktasın biliyorum
Bende oturup yazıyorum

Aklım sende kalıyor
Sen aklımdan çıkmıyorsun
Benim kafam karışıyor
Sen kanıma karışıyorsun

Mektuplar geliyor
Mektuplar gidiyor
İnsanlar sarılıyor
İnsanlar ayrılıyor
Sen yakınıma bile uğramıyorsun

Bazen aklıma öyle güzel geliyorsun ki
Ağlanacak halime gülüyorum
Alıp elime kalemi
Çocuklar gibi bir ev bir güneş
En fazla 10 parçadan oluşan bizi çiziyorum
Kalplerimiz yok dillerimiz yok
Ama el eleyiz
Ve sırtımız dönük güneşe

28 Kasım 2013 Perşembe

bencil mi olur çiçekler?

susuz kalmış bütün çiçekler dile geldi bu sabah
üstüme yürüdüler 
senden bahsetmedim onlara 
o kadar kızgındılar

ben yarı uykudayım hala
biri dolanmış ayaklarıma 
biri musluğu açmış sonuna kadar
su basmış evi 
daha nasıl olabilir bir intikam bu kadar acı?

seni boğmak mı niyetleri?
bana her şeyi unutturmak mı?
yoksa suya doymak mı?
beni mi düşünüyorlar kendilerini mi?
bencil mi olur çiçekler ?

23 Kasım 2013 Cumartesi

insanlık halleri

basit oyunlar
bir kazanan 
bir kaybeden

sırada bir sonraki
ağlamaya vaktin bile kalmaz

savaşır gibiyiz herkesle
ne geçse elimize
silaha dönüşüveriyor 
birdenbire

masum duyguları kirlettik
bir aşk kuyusu vardı
kuruttuk biz
güllerin hepsine sahibiz
ama hiçbirine ait değiliz

her gün güçlü duvarlar örmeye
devam ediyoruz
canımız yanacak diye
korkudan ölüyoruz

size soruyorum
acı nedir ki?
yaşanmayan bir hayat
kalırsa geride

neyse boşverin siz beni
sizde göremiyorum o cesareti
sahiplendiklerinizi
bırakmanız mümkün değil
mümkün değil
ait olduklarınızı görmeniz


pişman olduğun zaman dönemezsin (serseri mayınlar film sonrası ruh hali )

bataklıkta büyümüş bir kuş denizi özler mi?
mız mız bir çocuk
gelecekten kuşku duyar mı?
dağıtmaya çalışıyorum aklımı
ama pek mümkün değil bu
hangi teline dokunsam kalbimin 
senin sesinden bir şarkı mıraldanıyor bana
sus diyorum 
ne güzel söylüyorsun

sokaklarda bir tuhaf sen gittin gideli 
insaların yüzlerine bakmıyorum artık
en az senin kadar suçlu herbiri
en az benim kadar acı dolu herbirinin geçmişi
adımları hızlı atmaya başlarsa 
gideceği yere daha çabuk mu varır insan?
matematik önemli benim aram hiç iyi değil
o yüzden yavaş giden erken varır diye biliyorum ben 
yanlış mıyım?

birde her sabah güneş var artık 
anlam veremiyorum buna
seninleyken öylemiydi
o kadar alışmıştım ki yağmura
hatırlar mısın bir keresinde 
"yağmur ormanlarına gidebiliriz aslında yağmura zaten katlanıyoruz onu öğrendik şehre niye" demiştim
sen gülmekten önündeki çayı devirmiştin 
sakardın biraz
eğer kalbimi yanlışlıkla kırdıysan söyle
affedebilirim seni yine

şimdi ki çocuklarda ne kadar güzeller
hepsi ne kadar akıllı
korkuyorum hiçbiri aşık olmayacak diye
bu kadar hızlı öğreniyorken herşeyi
aslında bunlar beni zerre kadar ilgilendirmiyor doğrusunu istersen
sen gittin ya
zaman durmadı ya
insan olduğumuzu biliyorum ya
unutucağımızı
kalbe batan bir diken olup kalacağımızı
zaman zaman hatırlamak dışında
hiç yer almayacağımızı hayatımızda
bunlar yaralıyor beni


19 Kasım 2013 Salı

ay ışığının izinde

aya baktın mı bu gece
penceren gökyüzüne bakıyor mu
o aptal duvarların arasında değilsin dimi
sakın yastığına sarılıp uyuduğunu söyleme bana
bunu kaçırmış olamazsın

ben bu gece ayı aradım hep 
odama vuruyordu ışığı
ben göremiyordum onu 
oysa pencereden biraz başımı uzatmam yetiyormuş

ama üzgündü küsmüştü sanki bize 
biraz sokak lambalarına
biraz bu saatte hala çalışan
aptal gemicilere

küçükken ay ışığını görmek için
odamın ışığını kapatırdım
karanlıktanda korkardım üstelik
ve sarılmak isterdim ona
bütün korkularımla

ay dede diyorlar ya ona 
bence haklılar 
çünkü görüyorum ben
işte gözleri işte burnu
işte üzgün yüzü 

şehirdeyim odamın ışığını kapatmam yetmiyor
karanlıktan da korkmuyorum artık
ama hala sarılmak istiyorum ona
şehrin elektriklerini kesmenin cezası ağır mı
çünkü bu saatten sonra 
ancak karanlıkta bulabiriz birbirimizi
karanlık aydınlatabilir bizi

13 Kasım 2013 Çarşamba

unutkanlığı unutmak..

-sus sus sus sussana aptal alarm. Seni ben saat kaça kurdum, kaçta çalıyorsun. Yoo hayır olamaz nasıl unuturum özür diliyorum senden iyi ki çaldın yoksa işsizlikten seni bile satmak zorunda kalabilirdim.
 Bugün yeni işindeki ilk toplantı günüydü mimarımızın ve aslında işe kabul sebebi olan projesi yönetim kurulunda konuşulacaktı ve büyük ihtimalle onaylanacaktı ki rakip firmanın elinden böyle bir proje alınmışken bu fırsat kaçmazdı. Aslında abartılacak bir şey yoktu alt tarafı bir projeydi ama onu değerli kılan onca şey yaşanmıştı daha yapılmaya başlanmadan.
 Ferit eski işini sırf bu proje yüzünden bırakmıştı, onun üzerinde yapılmak istenen değişiklikler yüzünden. eski çalıştığı firmanın sahibi Bülent bey projenin hayata geçirilmesi için alışveriş merkezinin içinde bulunan tiyatro salonlarının çok alan işgal ettiğini eğer bu şekilde hayata geçerse zarar edeceklerini söylüyordu. Ferit ise bu projenin farklı olan yanın o olduğunu insanların fazlasıyla dikkatini çekeceğini hatta insanların artık orayı bir alışveriş merkezi değilde kültür merkezi olarak adlandırmaya başlayacaklarını söylüyor ve ısrarla arkasında duruyordu.
 ah aptal kadın zamanında bu dolabı baştan aşağı düzeltip her şeyi tek tek benim bilmediğim yerlere koymasaydı şuan çoktan arabamda olurdum. araba dedim de aklıma geldi şimdi anahtarlar yok gerekli olduğu her anda kaybolmayı nasıl başarabiliyor ki bu alet. neyse onu çıkarken ararım şimdi kendime bir çeki düzen vereyim bu projeyi çizen çocuk sen misin sorusuna maruz kalmak istemiyorum artık. eşek kadar olduk hala nereye gitsek çocuk diyorlar. en iyisi sakallar kalsın saçları güzelce bir düzene sokayım üniversiteli çocuklar gibi birbirine girmesin. jolem de yok ki hiç olamadı neyse saç kurutma makinesiyle Allah ne verdiyse artık..
çayda ocakta kaldı neyse dur onu sonra hallederim anahtarı bulayım önce. çöp kovaları tamamdır yatak altları koltuk altları tamamdır banyoda yok klozet evet ondada yok nerede bu lanet olası küçücük evde hangi deliğe girmiş olabilir.. yoo hayır o kadarda değil artık unutuyorum bazı şeyleri tamam kabul ama o kadar yoktur ya. lanet olsun nasıl olabilir bu kontakta unutmuşum anahtarı iyi ki arabayı istop etmişsin be oğlum. ben bu kafayla bu yaşa yemin ediyorum şans eseri gelmişim nasıl oldu da arı yutup falan ölmedim ben gerçekten hayret ediyorum..
servisi arasam şimdi bu aptallar gelir mi ki hemen işe kalmış şurada yarım saat en fazla kalkmayı bir öğrenemedim ki sabahları birde alarma sövdüm o kadar iyilik ediyormuş birde o kadar.. neyse dur arayayım şunları bakalım ne diyorlar hassiktir faturayı yatırmadım ki ben nereye arıyorum acaba.. kapıyı çektim mi acaba evet çekmişim şuradan bir taksiye binip gideyim hemen yeterince geç kaldım zaten..

bizim aylak yine aklı bir karış havada her şeyi unutup gitti geride. insan sunumunu yapacağı projeyi unutur mu unutuyor işte bu adam bence de dediği gibi şansa yaşıyor. daha siz olaylar hakkında çok az şey biliyorsunuz birazdan öğreneceksiniz sırasıyla belki sırasıyla olmaz ama mutlaka öğreneceksiniz her şeyi. Ferit'in aynı projeyle rakip firmaya gittiğini haberini alan patron deliye dönmüştü daha karlı hale getireyim derken kaçırmıştı elindeki fırsatı belliydi böyle olacağı diyerek odasında dolanıp duruyordu aklına gelen şeytani bir şeyler vardı patronlar böyledir şeytanı bol insanlardır patron oldukları için değil aslında böyle oldukları için patron olurlar.

sekreterini çağırdı hemen Ferit'in eski sevgilisi handeyi istiyordu odasına erkekler başka erkeklere karşı kadınları kullanır yine öyle olmasını planlıyordu. hande geldi konuyu açık açık anlattı Bülent bey handenin gözleri doldu gribi yüzünden zaten ağlak gözlerle geziyordu şuan yastığına sarılıp çocuklar gibi salya sümük ağlamak istiyordu...

onu en son unuttuğu bilmem kaçıncı akşam yemeğinin sonunda kapısına dayandığı gece görmüştü. iki yıl olmuştu beraber olmaya başladıklarından beri daha ilk iş gününde toplu ayakkabının azizliğine uğrayan hande tam Ferit'in masasının önünde bileğini burkmuştu aslında Ferit onu yeni bir sekreter falan sanmıştı ama kucağından düşen kağıtları görünce anladı yeni gelen mimar tam karşısında duruyordu.. Ferit hemen fırladı tabi masadan kağıtları görmeden öncede fırlaya bilirdi ama küçük ayrıntılar hep dikkatini çekerdi merak ederdi.. koluna girdi masasına götürdü henüz adını falan bildiği yok tabi buz alıp geliyorum bekleyin dedi gitti gelmezdi aslında unuturdu çay almaya gidip yıllık hesapların fotokopisini çekip gelmişliği vardır çekmecesinde kullanıma hazır 10 kopya var bu yüzden. ama bu sefer geldi tek unuttuğu buz yerine kahve alıp gelmişti ama zaten Bülent bey çoktan handeye buz getirmiş ve masasının başında bekliyordu. kahve dedi Bülent beye verdi sevmediği gibi şekerli olanı handeye ise şekersiz olanı verdi. iyisin dimi deyip cevabı beklemeden masasına döndü..
akşam iş çıkışı şuan bahsi geçen proje üzerinde çalışmaya yeni başlamış ve heyecandan saatin falan farkında değildi handeyi falanda unutalı çok olmuştu. kimse kalmamıştı masayı toparlayıp çantasını aldı ışığı kapattı ki arkasında birisi döndüğü anda tanıdı tabi
iyi misin diye sordu onu düşündüğü düşünmesini istedi biran an için iyiyim dedi hande ve hala tanışmadıklarını söyledi. evet doğru ben Ferit bende hande memnun oldum kahve için teşekkür ederim ayrıca. istersen şimdi de benden bir kahve içebiliriz dedi Ferit kısa konuşmaları severdi hiç uzatmadı elbette dedi. hande onları daha önce bir kez kız arkadaşlarıyla gittiği sessiz sakin bir yere götürdü. oturdular konuştular anlattıkça anlatıyordu hande şaşırmıştı Ferit biraz sanki karşısında aylardır sevgili olduğu biri oturuyordu. sen hiç konuşmaz mısın sorusundan nefret eden ve sorunun yaklaştığını fark eden Ferit konuşmaya başladı projesini anlattı tek başına yaşadığı evinden iş arkadaşlarından bahsetti bunlar handenin anlattıklarından çok başka şeylerdi biri geçmişinden bahsediyordu birisi ise hayatının yüzeyselliğinden onu sıkma diyordu içinden bir ses Ferit'e.. dünyanın en az şiir okumuş insanı olan Ferit ise kalkmaları gerektiğini anladı bu sesten kalkalım mı dedi hiç zaman geçirmeden çünkü bunu da unutabilirdi.
saatin oldukça geç olduğunun farkına ilk önce varan hande oldu boş trafikte evinin adresini tarif ederken Ferit ise yazın sabah serin denize dalmış gibi bir şaşkınlık yaşıyordu hayatında ilk kez içindeki ses bir kadın hakkında fikir belirtmişti üstelik üzerine titrercesine. sigarasını almak için elini uzattı arabanın önüne yoktu hande fark etti bunu ne arıyorsun diye sormadan uzattı paketi. ikisi de sigaralarını yaktı başka bir kadın olsa direksiyon başında sigara yakmaya kalkan erkeği doğduğuna pişman ederdi hande sadece gülümsedi ve çakmağın iyi ki ilk seferinde yandı yoksa kavşağı kaçıracaktın dedi..

yarın sabah işe gitmek konusunda ilk kez sıkıntı çekmiyordu erkenden uyanmış alarm o kahvaltısını yaparken çalmıştı. sigara paketini aldı evet handenin paketiydi arabada unutmuştu yaktı bir tane masayı olduğu bırakıp çıktı. iki dakika sonra geri döndü açık unuttuğu çayı altını kapattı.. hande bütün bunları nereden biliyordu çünkü o sırada telefonda konuşuyorlardı güzel güzel günaydınlar ve özledim ses tonunda işte görüşürüzler....
kabul ediyor musun? Bülent bey böldü handenin bir anlık yaşadığı renkli dünyayı. ondan Ferit'in evine gitmesini istiyordu onu ikna etmesini bütün şartlarını kabul ettiğini hatta bir tiyatro okulu bile kuracaklarını söylemesini istiyordu. hande ise bunları söylemek için oraya gitmeyi hiç doğru bulmuyordu neredeyse iki ay olmuştu ve bir kez bile konuşmamışlardı. ama özlediği gerçeğini hiçbir şey değiştiremezdi kabul dedi kabul çıkıyorum şimdi.
arabasına atladığı gibi direk Ferit'in evinin kapısına doğru yol aldı. yolda o gece aklına geldi yıl dönümü yemeklerine gelmeyen Ferit'in kapısına gelmişti ne oldu tatlım parti vardı da sen bana haber vermedin mi bu arada çok güzel olmuşsun diye tepki verince dayanamayıp yanağına bir tokat patlattı onun bütün öfkesiyle. ne oldu ne saçmalıyorsun demeye çalıştı ama fırsat vermedi hande bu kaç oldu ha söyle daha kaç kez bekleyeceğim seni unuttuğuna falan inanmıyorum artık bilerek yapıyorsun bir kere alışmışsın bunun rahatlığına vazgeçemiyorsun yok öyle efendim sen kendi bildiğini yap ben artım yokum dedi ve arkasını döndüğü anda içeriden goooooollllll diye bir ses geldi.. dinle beni hande neyi unuttuğumu bile bilmiyorum çocuklar var maç izliyoruz birlikte senide aradım gel diyecektim ama sana ulaşamadım..
sus geri zekalı sus konuştukça batıyorsun bugün 16 kasım ne biliyor musun ikinci yılımız oluyordu ama sen içine sıçtın bütün emeklerin sus ve kapat kapıyı arkamdan falanda gelme bir daha seni görmek istemiyorum.. içi acıyordu Handenin biliyordu en fazla iki hafta belki bir onuda unutacaktı bir insan hem bu kadar zeki hem bu kadar unutkan nasıl olabilir anlamıyorum diyerek daldı uykusuna..
arkada arabanın kornasıyla döndü dünyaya evin sapağına gelmişti birazdan neler olacağını tahmin etmesi mümkün değildi ama içindeki heyecana da engel olamıyordu. arabasını park etti. burnunu temizledi ağlak gözlerini sildi indi arabadan. Ferit evde olmalıydı arabası kapıdaydı zile bastı bir iki üç açan olmadı.. anahtarı olduğunu hatırladı çantasını aradı buldu uzun uğraşların sonunda. açtı kapıyı seslenmek istedi ama yapamadı boğazı düğümlendi çalışma odasına baktı yoktu yatak odasındaki dağınık yatağına bakakaldı birlikte geçirdikleri geceleri gece kalkıp yazdığı şiirleri hatırladı ağladı yıkılmak üzereydi ki kapıya yaslandı ıslak elleriyle sigara paketini açtı bir tanede sana uzatmak isterdim ama yoksun dedi masanın üzerine bıraktı paketi hala aynı sigarayı içiyordu anlardı herhalde onun geldiğini aslında mümkün değildi ama o an inanmak istedi buna kendi sigarasını yaktı ve alev aldı bütün ev hayalleri küle çeviren patlama oldu biraz sonrada kapısının önünden özlemle baktığı yatak odasında ölmüştü işte kutsanmış bir ölüm kutsanmış bir aşık hüzün dolu bir hikaye son kez olsun göremeden.
bizim zeki unutkan iş yerine yaklaşınca hatırladı projeyi evde unuttuğunu çevirdi taksiciyi oysa bir dakika sonra inecekti taksici sevinçle döndü geri elbette efendim Ferit kendine kızıyordu yol boyunca yönetim kurulu onun için toplanıyor o projeyi unutuyordu mahalleye girince yükselen dumanları gördü evine yaklaştıkça korkmaya başladı dumanlar dahada artmaya başladı ve virajı dönünce her şeyi gördü evi yanmıştı o sebebini biliyordu tabi ki ama bu üzülmemesi için bir sebep değildi parasını verdi gönderdi taksiciyi taksicide üzüldü sonunda. o projesi için ağlamaya isyan etmeye hazırken arabasını gördü handenin şoka girmişti duyunca gelmiştir oğlum saçmalama dedi kendi kendine ama içeriden çıkan sedyeyi ve üzerindeki ceset torbasını görmesi çok uzun sürmedi artık her şey ortaydı ocakta unutulan bir çay kalpte unutulan bir aşk sevgilide unutulan bir anahtar unutulmayacak bir aşk bırakmıştı geride..

10 Kasım 2013 Pazar

daha küçülemedim sanırım kalbine girecek kadar

bilmezdim sen sonra bu kadar ağır konuşacağımı
kendimle
küçüldükçe küçüleceğimi
seninle olan bir anın içine girmek için
daha da küçülmek isteyeceğimi

çok düşündüm
daha fazla mı kırılır insan 
çok sevince
bu bir alışkanlık değil bence
acıya alışmaz insan
ben hergün seni silmek isterken
elime yüzüme bulaştırıyorum
unutmak isterken hergün yeniden hatırlıyorum

oluyor yine tam şuanda 
ne yapıyorsun acaba diyorum
sorular sormak iyi gelmiyor insana
beklenen cevabı alamadağında
üzgünüm fazlasıyla
ve bu acının anlamsızlığında boğulmaya başladım artık

sanki aylardır hastayım
bütün yolları denemişim de
"bu iyi gelir bizim komşu iyileşti bununla
alın birde siz deneyin" 
diyecek bir tontiş teyze bekliyorum kapıda
oysa biliyorum öyle bir komşu yok
ama benim bunlarla kaybedecek zamanım çok

marmaray'da aşk

Seni hatırladığım geceler kendimi uykusuzlukla cezalandırıyorum
Çünkü biliyorum yarın birşeye benzemeyecek
Sen aklıma gelip gelip gideceksin
Bir zaman sonra hiç gitmeyeceksin
Al başına dert işte durup dururken
O yüzden uyuyup kalmak istiyorum 
senin aklıma geldiğin gecelerin sabahında yatağa yapışmak
uyanınca da kuş olup uçmak istiyorum

İstanbul'a tüp geçit yapmışlar biliyor musun?
Ama balıkları göremiyormuşsun
Dünyanın beton olduğu yetmedi
Denize de dökmüşler
Ha doğru konumuz bu değildi ama olsun
elektrikleri kesilen metro yüzünden
o tüp geçitte beraber yürüdüğümüzü de hayal etmiştim ben
Yürüsek ne güzel olurdu değil mi balıkları görmeden
Dikkatimiz dağılmadan
Birbirimizi ne güzelde tamamlardık orda

Sanırım metroyla ilgili hiç aşk şiiri okumadım bu yüzden yazamıyorum da
Herşey birbirine girdi baksana
Bakar mısın
Hey sana diyorum
Pardon sen uzaksın sanırım konuya
Olsun boşver bende binmem zaten hiç metroya
Hep sosyal gündem bunlar
Marmaray dan banane
Banane denize dökülen betondan
Kalbimi delip geçmişsin sen
Mühendislik harikası bir aşk bırakıp gitmişsin geride
Keşke acimice sevseydin benide
Hiç bitmek bilmeseydi işin

8 Kasım 2013 Cuma

Hezeyanlar 1-2


1.
Gel otur konuşalım şimdi hemen burda
Hiç düşünmeden aklından ne geçiyorsa söyle bana
Kaçırma gözlerini korkma kalbim kırılır diye
Hala ne kadarda iyimserim
O kadar da olsun düşünürsün beni diyorum
Düşünmez misin
Olsun güzelliğinden bir şey kaybetmezsin


2.
şehrin ışıklarını kapatınca 
bir yıldız daha serpilip büyüdü gecede
biri kaydı düştü diğer köşede
bir dileği alıp kollarına
gömüldüğü karanlığa
ben sahip çıktım ona
bütün kaybedenler gibi 

4 Kasım 2013 Pazartesi

kırk yıl kadar sonra..

Var dimi hatırım o kadar 
Kırk yıl değilde 
Belki bir bakış kadar

Bilir misin?
İnsan bazen ağlayamaz, konuşamaz, susamaz
İnsan bazen hiç bir şey yapamaz
Bir işe yaramaz

Beni çıkardığın karanlık odaya da yabancıyım artık
Bıraktın gittin ortada
Herkese her yere yabancıyım  şimdi
Bir sen varsın 
Senide elimde olsa unuturum 

Yazdıklarım tanıklık ediyor bize
Pek tarafsız değiller belki
Hep sen haklı çıkıyorsun
Kalbim elinde yakıyor yıkıyorsun 
Tövbe etmeden bağışlanıyorsun 
Her günün sonunda
Ben kapayınca gözlerimi...

2 Kasım 2013 Cumartesi

aklı karışık bir kuşun daldığı dibi karanlık deniz

bu günlerde aklıma gelen her şey 
bir gölün dibine batan taşlar gibi çıkıyor aklımdan 
kayboluyor karanlıkta 
sonra bir bakıyorum ellerim ceplerimde 
o taşlarla oynuyorum 
bırakıp gitmiyorlar beni 
bir fırsatını bulamadıklarından belki 
belkide seviyorlar beni 
içine sürükledikleri durumu 
bayılıyorlar bu ruh halime 

kanadı  kırık bir kuşun battığı denizden 
ölümün en güzel hallerinden 
çıktım geldim diyorum 
kimse beni anlamıyor 
unutmak diyorum 
hanginiz benim kadar unutmak zorunda kaldınız
acıları çekerken kartopu oynamış ve soğuktan donmuşken ellerim 
kardan adam yapamayacak kadar yeteneksizdim hep diyorum 
susuyorum
olduğum kadarıyla ben bildiğim kadar seviyorum 
sen diyorum 
daha iyisini biliyorsan sevde öğret bana 
beceriksizliğime bakma 
aşk zaten işleri eline yüzüne bulaştırmaktır aslında 
susma hayır sende susma birimiz anlatmalı kendini 
birimiz hayaller kurmalı 
anlatana borçlu olunur her şey 
oda sen olmalısın 

burdan bakınça 
sen ne kadar uzağa gidebilirsin kestiremiyorum 
aklımdan çıktığın anları düşünüyorum 
azlığın çokluğun önemsiz olduğunun farkına varıyorum 
seninle olamanın anlamlı bir yanını arıyorum 
kayboluyorum bu boşlukta ve bunu seviyorum 
sensiz seninle olmak tarifsiz

31 Ekim 2013 Perşembe

öyle mi?

deniz kenarını hiç anlamam ben 
ya içindesindir ya dışında 
ya sırılsıklam ya kupkuru 

hep böyle değil mi zaten ?

uzaktan baktıkça 
daha da uzaklaşmıyor mu herşey ?
yürek hep ayakta hep heyecan değil mi ?
olmasada bir şey

büyüyen suskunluklar yutmuyor mu duyguları ?

uykular azaltıyor mu sanki kayıpları ?
hafifleyen ne var acıdan başka ?
unutunca çözülür mü düğümler ?
ayağıma dolaşanlar ne o zaman ?

sorular sormak işin kolay tarafı 

içinde boğulacak cevaplardan kaçmak
koşmak gözyaşlarını yağmura kaptırmadan
usul usul konuşmak kendi kendine 
buda geçer herşey gibi ve bir takım yalanlar
inanmaya hazır gözü yaşlı çocuğa..

sen gitmesen olur mu?

Ayakları çıplak bir çocuğum 
Üşüyorum aldırış etmiyorum 
Kalbim kırılır diye korktuğumdan
Her daim elimde taşıyorum 

Sessiz olur musunuz? Kendimi duyamıyorum
Korkuyorum acaba kaybolur muyum?
Bir çıkmaz sokakta aşka teslim olur muyum?
Hazır kalbim elimdeyken pişman olur muyum?

Geceler uzadıkça sözler kısalır belkide
Aşkın ömrüne biçilen değerde azalır
Gece bu elbette kuşkular çoğalır 
Sen gelsen kapımı çalsan hepsini alsan götürsen
Ama sen gitmesen olur mu?

30 Ekim 2013 Çarşamba

kimsin dersen bilmem?

Sen hiç içinde olmadığın bir oyunda başroldesin
En zoru senin aslında
Eğer bir gün karşılaşırsan


Ne düşüneceğin yada ne hissedeceğin umrumda değil
Ben şimdi seviyorum seni
Ve sen hiç yokmuşsun gibi yaşıyorum


Ne kadar saçma sapan bir dünyam var anla işte
Bir odaya kapasalar beni
Bir daha hiç çıkmayacaksın deseler
İtiraz edemem
Belkide budur istediğim der denerim


İnsan ziyan olmak için yaratılmıştır sözünün can bulmuş haliyim ben
İnsan soyunun boşla imtihanı
Ölünce mesela kimse hatırlamayacak beni
İçime dert değil bu öyle düşünmeni istemem
Beni yanlış tanıma
Hani olur da bir gün tanımayı istersen 

25 Ekim 2013 Cuma

aşkın en acı haliyle..

hangi yola çıksam
senin ışığın vuruyor yüzüme
hangi uzakta karar kılsam
sen çıkıyorsun yoluma 

ne uzak bir mesafede duruyorsun
ne alıp kendine katıyorsun
seviyorsun okşuyorsun ruhumu
ama ölüyorum yanında görmüyorsun

bilmem sen her kimi özlüyorsun
bende kimi buluyorsun 
ben kendi içimde kaybolurken 
hergün biraz daha senin olurken

ne kadar isterdim bir bilsen 
aklında olmayı küçük biran bile olsa
yanında yokken takılsam aklına
gülümsesen aptal sende desen geçsen
ama bir kez olsun aklına gelsem

bir kitabım içinde ölmek mümkün değil henüz biliyorum
ama beni gömsünler istiyorum senden hiç uzak olmayayım diye
hep elindeki kitaplara gömsünler beni hep göreyim seni
her gün dokun bana sarıl uyuyalım koy yastığının altına
kapa gözlerini ve kulak ver masallarıma 
keşke girebilsem rüyalarına...





18 Ekim 2013 Cuma

adaletsiz uyku

Gecenin bu saatlerinde hep
kendimi uyumaya zorlarken buluyorum
İçim deki her şeyle beraber tabi ki
Öyle uğraşıyorum biraz
Sonra yorulup bırakıyorum
Yorulup uyumalı insan değil mi
Ben hiç uyuyamıyorum

Gözlerim acıyor bazen
Korkuyorum kör olmaktan
Dünya aslında çok ta önemli değil
O karanlık korkutuyor beni
O karanlıkta seninle yalnız kalmak
Tek kelime edemeden
Bütün günleri seninle geçirmek

Bu umutsuz havayı dağıtmalıyım
Belkide içip sarhoş olmalıyım
Uykuyu da unutmalıyım
Seni de
Sonra herşey döner belki en başına
Olur mu dersin
Olur mu?

Zor bir yolculukmuş unutmak
Kanadı kırık bir kuşu
Ölüme terketmek mi
Adalet
Yoksa bir ömür
Aşığı olduğu gökyüzünü
Seyretmek zorunda bırakmak mı?




4 Ekim 2013 Cuma

ölüm sahilde sıradan birşey değil.

kafası biraz bozuk bir amcaya rastladım dün sigara içmek için bulduğu bankta oturuyordu sigarasını içiyor kendi kendine söyleniyordu aslında kimsenin yanına oturmak huyum değildir ama yürümekten yorulduğum ve denizin en güzel saatleri olduğu gerçeği beni oturmaya ikna etti. amca kendiyle konuşmaktan sıkılmış olacak ki -belkide zevk aldığındandır bilemem hemen muhabbete girdi benimle ben konuşmayı da pek sevmem ama bilirsin ya hani böyle şimdi konuşta sonsuza kadar susarsın be oğlum dediğin anlar olur işte öyle bir anda sonsuza kadar susmaya karar vermesem de o an konuşmaya karar verdim. sohbet etmeye başladık oradan oraya atlıyordu amca yetişmek mümkün değildi niyeti beni konuşturmak değil kendini dinletmekti anladım. 
- evlat bu yaşıma geldim ama aklıma gelmezdi hiç birgün böyle şeylerle uğraşacağım. iki günde bir gidip damarlarıma hiç bilmediğim şeyler takıp diyaliz yaptıklarını iddia eden insanların varlığından haberim bile yoktu. ölümün sıradanlık kazandığı heryerden nefret etmiştirim hep hastane olsun, bir caminin musalla taşı olsun....öhöhöhöh
- birşeyin var mı amca?
- yok evlat korkacak birşey yok ölüm bu sahilde sıradan birşey değil
şaşkınlıkla dinlemiştim amcayı her kelimesine hak vermiştim dünyanın en kötü bir kaç yerini saymıştı az önce bana ve kesinlikle ölüm sıradanlaştıkça korkunçlaşıyordu. kim öldükten sonra bir morg da unutulmak ister ki kimsesizler mezarlığında bilmem kaçıncı kişi olmak aynı mezara gömülen. ama ölüm o kadar gariptir ki insanında olduğu gibi hayat bizi o kadar manyak bir hale getirdiki ölümden sonrasını düşünür olduk cenazem kusursuz olmalı ben bu camiden kalkayım namazımı bu imam kıldırsın şuraya gömün yerim hazır aldım bir ev parası verdim ama değer evim olacak sonuçta ölümde kaçınılmaz son...
böyle paranoyakça bir hale gelmişken insanlar ölüm masal gibi gelmeye bile başlıyor bir zaman sonra önce cennet cehennem hesabıyla kafayı bozuyoruz biraz sonra bir ölümle karşılaşıyoruz en acılısından en yakınından canın yarısından kendimizi akşamın soluk ışıkları altında bir köşeye iğneyle tutrulmuş gibi duran bu evrenin en güzel parçası gibi gelen o sıralarda mahalle meyhanesinde buluyoruz. içiyoruz sabahın ilk ışıklarına kadar belki evdede devam edenler oluyor hiç kimse şarkı söylemiyor o akşam susuyoruz hep birliklikte dünyanın en büyük susukunluğunda içiyoruz kaybolmak niyetimiz, dünyaya iğneyle tuturulmuş bu meyhanenin iğnesini çıkartıp onunla birlikte kaybolmak istiyoruz boşlukta onun içinde elbette. 
sonra uykumuz geliyor aslında uyku falan değil bu ağlamak istiyoruz konuşacak kimse yok anlatmadan ağlamamalı insan gözyaşları şahit ister her zaman bence, her kimin için olursa olsun. hesabı ödemek için elimizi cebimize attığımız anda paraların soğuk birer taşa dönüştüğünü hissediriz kaldırıp hepsini denizi fırlatmak ait olduğunuz yere gidin ağırlık yapıyorsunuz demek istiyoruz. yoksa sadece bana mı oluyor benim cebim mi denizden doluyor.. 
- evlat evlat baksana daldın gittin kusura bakma içer misin diye sormadım al bir tane 
- biraz uyukusuzumda amca ondan olabilir. sigara mı yok amca sağol ben kullanmıyorum 
amca beni daldığım hikayemden çıkardı aldı mutlaka baya zaman geçmiş olmalı şimdi söylediğine göre oda daha yeni vardı oda ayrı bir dünyadan yeni döndü belkide yanyana iki insan ne kadar uzaklara gidebiliyor bazen.
- en iyisi sakın başlama benim neden içtiğimde muallakta ama dumanı içine çekip dolanıyorya sonra üflüyorsun bir iç temizlik gibi oluyor be evlat yaktıkça mutlu oluyorsun garip olansa herşeyin sonunda hep aynı kalması 
- haklısın amca sen banada ver bir tane herkesin arada bir temizliğe ihtiyacı vardır...

sen ne dersen ....

kimsenin bir fikri değilim ben
cümleler içinde eğilip bükülemem
hatıra defteri gibi bir geçmişim yok
parlak değil hafızam unutuyorum
sen sen olduğun kadar bile kalmıyorsun
kuşlar uçar her zaman özgürlük uzakta 
kalp hep arar aşk en derinde 
bir yanda özgürlük bir yanda aşk
ya in derine boğul içinde 
yada çık özğürlükle iç çek uzaktan

29 Eylül 2013 Pazar

rüya içinde amerikan rüyası

- hemen buraya gel ve bunların hepsini bitir seni küçük serseri
- yemiyorum dedim ya anne kaç kere
- sen gel mi diyorsun bana bak baban uyuyor beni bağırtma
- anne yemiyicem diyorum sana evet babam uyuyor bağırma boşuna
bir sabah sessiz uyanamazdım bu sabahta öyle oldu aslında çoktan uyandım ama bir alışkanlık bu bende uyuyor gibi gözlerimi kapamak ve bir vakit kendi dünyama dalmak daha ayalmadan yarı hayal yarı rüya içinde geçirmek zamanı tekrar uykuya daldığımda olur görecek rüya kalmayıp uyandığımda. böyle anlatınca siz benim dünyadaki işim sadece uyumak olduğunu düşünmüş olabilirsiniz normaldir beni gören herkes öyle düşünür ama hiç akıllarına gelir mi bilmiyorum bahçeli ve havuzlu bir evde oturduğum bir karım ve çocuğum olduğu geliyordur herhalde geliyor değil mi ama oda nasıl geliyor nasıl kazandı kesin bir işler çeviriyor çünkü tanırlar beni elimin ayağımın küçücük olduğu zamanları bilirler ilk ettiğim küfürü duymuşlukları vardır ama bilmezler nasıl zengin oldum hep merak eder dururlar ne masallar duydum en güzeli kiralık katil olduğumdu aslında papayı ağca değil ben vurmuşum çok güldüm buna bu kadar hayattan uzak bir insandan çıkardı böyle bir palavra ancak kamera kayıtları olmasa ben sahip çıkardım aslında olaya adam krallar gibi karşılanıyor benden aşağı kalır yanı yok neyse artık merak ediyor insan değil mi en iyisi unutmadan anlatayım nasıl zengin olduğumu ama sakın beni tanıyanlara söylemeyin olur mu söylemezsiniz söylemezsiniz iyi insanlara benziyorsunuz siz zaten adımı bilmiyorsunuz ki kimim neyim söylemek anlatmak isteyen buyursun hikayem her türlü palavraya uygun. 
bir sabah uyandım evin kapısı kırılırcasına çalıyor saat daha altı işe gitmek için daha iki saatim var kim lan bu diye koşuyorum kapıya ama apartmandan birini soracak olursa fena benzeticem kafaya koydum koydum ama daha önce kimseye yumruk atmışlığım yok kapıyı açana kadar mı gaz bilemiyorum artık derken pat kapı söküldü yerinden benim gözlerim fal taşı gibi açıldı kalbim desen kaçmış gitmiş çoktan bende değil en son pantalonumu kaçarken gördüm içeri girdi adam sanırım bir doksan falan ben tabi bir yetmiş o yumruğu kendi suratıma çaktım kendime geleyim diye gelemedim uzun abi fırsat vermedi aldığı gibi omuzladı beni ben nasıl yalvarıyorum abi kapatalım kapıyı bak ondan sonra yine kaçarız hatta seni ben omuza alırım yorulamazsında bak herşeyim içerde abi pes açık sesi geliyor bak çocuklar iç eder burayı hiç istifini bozmadı attı beni münibüsün içine hop lan hayatımda görmediğim iki tane adam ama varya sana on milyon dolar verseler görmek istemezsin banada on milyon vermediler hemen zengin olmadım öyle sert bakıyorlar filinta gibi takım elbiseler ayakta ayakkabılar sabah boyanmış belkide yeni ben o zamanlar yeni ayakkabı görmeyeli en az üç yıl olmuş en son işe başlarken aldım işin var alsana pezevenk diyenler olabilir asgari ücret ekmeğe yetiyor birde ayda bir demleniyorsun ayın yarısı zaten sigara otlanmakla geçiyor otur dediler geçtim karşılarına oturdum bende yüz bembeyaz camda aksi mi görünce tırstım öldüm falan mı lan acaba cehennem tarifesi siyah giyen adamlar birazdan yanacaksın geçmiş olsun konuşması benim kafa gitti tabi 
- bana bak çocuk 
dedi bende kafa dik hazırola geçeyim dedim küt kafayı arabanın üstüne çarptım nasıl korktuysam artık 
- sakin ol çocuk rahatla dedi
- ben nasıl sakin olayım abi siz kimsiniz
- sana mısır daki dayından miras kaldı dedi
ben öylece kaldım adamlar koptu anam nasıl gülmek yıktılar ortalığı benimle taşşak geçmişler kafalarına göre lan cem yılmaz la büyümüş nesilim altında kalır mıyım dedim hangisinden adamlar sustu ben dedim cem abi beni affet sana layık bir nesil olamadım komik olcaz derken sıçtık
- oğlum sen beni dinleyeceksin şimdi hiç sesin çıkmayacak
- tamam baba dedim ben
- sen papayı vuracaksın dedi 
yok yok şaka ya ne papası adam zaten papaz çıktı çantayı aldı kucağına iki foğoğraf üstünde fotoğrafta iki bebek bunlar amerika kralının çocukları dedi lan onlara burda bebek deniyor deyip ağızlarına çakmak geldi içimden ama tabi bende beyin yanmış korkudan normal birisi dedi rusyanın elinde ve ölmüş olduğunu düşünüyoruz bu ise şuan arabada burda ona sen bakacaksın büyüteceksin tabi ilk önce hemen evlenmen gerekiyor korkma aynı işine devam edeceğin falan yok sınırsız bir banka hesabı yeni evin olacak jack en iyi şartlarda büyüyecek tamam dedim tamam olur misafir perver bir milletiz para hiç önemmli değil siz her zaman bizim dostumuz sunuz diyorum nasıl konuşuyorum az önce dilini yutan ben susmak bilmiyorum birisi var mı hayatında dediler karşı cinsten oldu dedi tabi ki karşı cinsten burası amerika değil gay olsam orada olurdum neyse 
canan geldi aklıma hemen bir kaç kez günaydın demişti bana galiba çalışırke nde bir iki evet evet iki kez gülümsemişti üç yıl boyunca o kadar oluyor dedim adam silahı dayadı kafama demek amerika için her şeyi yapıyorsun ha dedi ben rus ajanı bilmem ne aliyev ben o sırada öldüm zaten yani kalbim sola geçti karaciğer böbrek geziyor içimde abi yok para söz konusu olunca hadi lan az önce para önemli değildi dedi bence kafa şarj etti tabi adam tabi lan dedi demek ki dedim bu bir Türk nasıl bir olaya bulaştım diyorum derken adam silahı ağzıma soktu tetiği....
- oğlummmmmmmmmmmmmmm oğlummmmmmmmmmmmmm hala uyanmadın mı sen
- geliyorum anne geliyorum