26 Aralık 2013 Perşembe

düşünsel saplantılar

bir saplantı haline geldiğini düşünüyorum bu günlerde
üzülüyorum buna
insan bazılarını şünmek isterken
bazılarını ise aklından bile geçirmek istemiyor
ve onların hepsi yolu biliyor
gelip orta yerine kuruluyor dünyamızın

ben hep iyi bir dinleyici olmuşumdur
aslında bu durum yararıma gibi gözüksede
seninle beraber acı bir hal aldı
o kadar şey anlattın o kadar çok şey biliyorum ki sana dair
acım katlanarak çoğalıyor her seferinde

olur olmadık yerlerden çıkıyorsun
bir konuyu tartışıyoruz mesela
hakkında bir fikrin olduğu geliyor aklıma
ben seninkini söylüyorum
sana katılıyorum
katılmak seninle yeniden yoğrulmak
ne güzel olurdu değil mi
sende katılsaydın bana

ama
imkansızın şarkısına kulaklarını tıkadın sen
gözlerini kapadın idam edilirken ben
can çekiştiğim sabahlarda
rutinin tadına varıyordun sen
acı kalbim her attığında vücuduğuma dağılıyor
ve senden birşeyler bulup
kalbimin bentlerine dayanıyordu

boğulmamak için çok direndim
ama biliyorsun yüzme bilmem ben
acıya direnmek nedir bilsem de
aşkını ezberimde yıllarca tutabilirim
sen bile hayret edersin
yokluğunun yarattığı boşluğa
biraz kızarır yüzün sonra geçer ama
bilirim senin kalbin dayanmaz acıyada aşkada
 

akşam üzeri zaman

kırmızı bir akşam üzeri
deniz rengine bir türlü karar veremiyor
gökyüzü desen çoktan gökkuşağına dönmüş

bu manzarada
insana bir kelebek bile seni seviyorum dese
düşünmeden bende derdi

oturduğum bank çok eski değildi
toplasan iki bin insan izlemiştir bu manzarayı buradan
ve hepsi zamanında birinin yolunu gözlemiştir

insanları fazla iyi tanımam ama
kimi görsem uzaklara hayran hayran bakan
hep kanatları olsun istemiştir "ben dahil"

zamanın en hızlı geçtiği yer neresi sorusu
hep böyle anlarda aklıma gelir
ve biz hep onlara denk geliriz
geçip gideriz

kısacık sürer bu manzara batar güneş
gerisi görsel hafızamızın maharetine kalmıştır
ya ölene kadar bizimdir bu akşam ya uyanana
 

24 Aralık 2013 Salı

çocuklar ve masallar

masal dinlemek için uykulu olmak gerekir
başka türlü inanmaz kimse o saçmalıklara
pamuk prensese kırmızı elmaya
kraliçenin aynasına
ve hatta yedi cüceye

sabaha yakın üzeri açılır bütün çocukların
ve şefkate en çok o zaman ihtiyaç duyarlar
hiç farkında olmadan
soğuk olur üşürler
ağır olur uykuları uyanmazlar
sıcak bir el saçlarını okşar
üzerini örter yanaklarından öper
tabi şanslıysalar 
ve inanıyorlarsa masallara

geceleri erkenden yatan hiçbir çocuk mutlu olmaz
ama mutlu olarak uyanır
hiçbirşey yapmadan mutlu edebiliyordur ailesini 
erken yatması yetiyordur
en büyük oyuncağı ailesidir bir çocuğun
her zaman yanında çoğu zaman razı ona
kırılmayan eskimeyen üstelik
bütün masalları bilen oyuncaklar




20 Aralık 2013 Cuma

uykular kısalıp geceler uzarken

kelimeler anlamlarından uzaklaştıkça
hep sana doğru bir yolculuk başlıyor
uykular kısalıp geceler uzadıkça
saçların aklıma dolanıyor

dolanıyor kördüğüm oluyor aklım
dünyaya düşman kesiliyorum
oysa biliyorum
başını omzuma yaslasan 
vazgeçecek olduğum bir savaşa girişiyorum

ben hep yorgun yarı uykusuz
hiç şansım yok biliyorum
sen ki biraz sakar biraz huysuz
aklıma geliyorsun gülümsüyorum

herşeyi unutup yastığa sarılıyorum
seni bir kez daha affediyorum
aklımdaki bütün kara bulutlar
yağmur olup yağıyorlar dağlarıma

ben senin şemsiyenin altına sığınıyorum
sana sarılıyorum
kuluğuna fısıldıyorum
"seni seviyorum"

.bu aralar ağır uykularım
sen öpmeden uyanamıyorum

18 Aralık 2013 Çarşamba

kaybolmak zamanda, bir kaç adımda

Uyandığım bütün uykularıma yazık ettiğimi düşünüyorum
Kendi başına çılgınca dönen dünya
Beni her seferinde bir soğuk suyun dibine atıyor
Rüya görmekten bile nefret ediyorum
Gündelik hayat desen hiç lafını bile etmeyelim

Karanlığa sarılmak istiyorum ben
Bir kara kedinin kara tüyleri arasında kaybolmuş bir pire gibi
Kaybolmak zamanda
Hasret duyduğum bütün her şeyin
Benimle olduğuna inanmak istiyorum

Bir sabah uyanmayacağımı
Belki de bir gece uyuyamacağımı
Bilmek istiyorum bu hangi karanlık sabah
Hangi aydınlık gece
Boyalı kalemlerin olsun istiyorum
Karanlığın ortasına güzel yüzünü çizeyim
Sonbaharda sararmış yapraklara
İlk baharda açılmış çiçeklere
benzeyen saçlarını

Belki de bu sessizliği sırf sen geldin diye böler
Aslında hiç sevmediğin bir şarkıyı söylemeye başlarım
Belki seversin ben söylerken
Ve oturup iki adım geriye
Senin bir adım önünde olduğumu söylerim
Ve sen gerisin geriye bana gelirsin
Sahi kaçmak ister misin?
Yoksa sadece karanlıktan mı korkarsın?

Neden böyle bir şey yaptığımı ise sorma bende bilmiyorum
Belkide üç adım geride durmalıydım
Üçüncü adımda vazgeçip bana dönerdin belki de
Haksızlık ettiğimi düşünüyorum sana
Üç gün sonra yine gel olur mu?

Bu kez oyunları boş verip sarıl bana

Çünkü nefesini öyle özledim ki ben
Sonbaharda rüzgar yaprakları savururken çıkan o sesi
Kalbimde duymak istiyorum
Terk edilmiş sokaklarıma üfleyeceğin yaşamı
Göz kapaklarıma dokunan parmaklarını
Öylece kalmasını için edeceğim bütün duaları ezbere biliyorum

15 Aralık 2013 Pazar

belki sonbahardır mevsim yine

Ağzını dayayıp soğuk suyun oluğuna
Sırf soğuk ve rüzgar var diye
Ellerini değdirmeden içtiğin su
Hala dudaklarında kurumadı biliyorum
Her sabah boşuna siliyorsun

Karalayıp resim yapıyor gibi rahatladığın
Büyük kağıtların
büyüklüğünden hep utandığın gerçeğinin arkasına sığınıp
Suçluluk duygunu gizlice boyalı suyun içine karıştırdığını biliyorum
Sen her gece boşuna unutuyorsun

Yazmaya kalkıp yarıda bıraktığın bütün öykülerin
Kahramanının bir piç olduğunu
Babasını arayıp durduğunu
Sen ne zaman mutlu bir sonda karar kılsan inadına piç olduğunu hatırlaması
Ve bütün oyuncaklarını poşetleyip kaldıran büyüdüğünü zanneden çocuklar gibi
Senin yine sonunu getirmediğin öyküler arasına girdiğini
Sende biliyorsun bende

Ne çok şey biliyoruz ikimizde
Bence kesinlikle sonbaharda ölmeli
ve seninle
bir mezara gömülmeliyiz
Senin hiç haberin olmadan
Birlikte okuduğumuz bir kitaptan
Kaptığımız vebadan
Ölmeliyiz ikimizde
Belki aşık olursun o zaman bana yeniden
Çünkü sürprizleri seversin sen
Üstelik sonbaharsa birde

13 Aralık 2013 Cuma

ne kadar sürer bir şehri ateşe vermek?

Buzları çözülmüş kaldırım taşları
Şehre sinmiş kömür kokusu
Artık sönmüş sobaları
Soğuğa teslim olmuş insanların korkusu

Boşalmış meydanlar
Askıda kalmış çamaşırlar
İkiye bölünmüş anılar
Hep diğer yarıda en değerli olanlar

Sokağa çıkması yasak bütün aşklar
Şimdi cam kavanozlar içinde sıcak nefesler
Ateş olmadan çıkan dumanlar
Unutulmuş ihanetler
Sonuna gelmiş kibrit çöpleri
Ele değmis alevler

Kim demiş mart kapıdan baktırır diye
Şimdi biz yatak döşek
Sönmüş sobalar
Bitmiş bütün kazmalar kürekler
Ne kadar sürer
Bir şehri ateşe vermek

7 Aralık 2013 Cumartesi

Babaannemin altın dişleri

Küçükken babaannemin altın dişleri yüzünden zengin olduğumuzu zannediyordum. Çok zengin ama havuzlu evimiz olmaması aklımı kurcalıyordu. Havuz olmalıydı şarttı. Ve bir yandan da altın dişleri olur muydu bir insanın başka türlü anlamakta güçlük çekiyordum. Sormaya çekiniyordum. Nasıl bir çocuksam öyle büyüdüm ben hiç değişmeden soru sormaya çekinen iki kelime etse üçüncüsünde kesin kekelemeye başlayan. Kaç ders bilirim ilkokuldan zil çalmasa altıma kaçıracağım. Tuvalet izni istemeyin demişti öğretmenimiz birinci sınıfta daha okulun ilk günü şaşkına döndüm ben yani istediğimiz zaman işeyemiyorduk öyle mi. Okul hiç sevimli gelmedi bu yüzden bana. Ta ki okumayı öğrenip o saçma kırmızı kurdelayı takana kadar birde hepsi beş olan ilk karne tabi ben çocukluğumu oraya gömdüm işte hırsla tanıştım başının okşanması ruhunun okşanması tebrikler taktirler örnek gösterilmeler.
İşte babaannemin altın dişleri işte o günlerde takıldı aklıma çocukluğuma geri dönüş bir kapı aralığıydı. Sormaya cesaret edemedim tabi babaanneme korktuğumdan falan değildi doğru cevabı duymak canımı acıtabilirdi. Bende anneme sordum herşeyi ona sorardım ben o zamanlar o hep sabırlıydı. Ne cevap verdi hatırlayamıyorum beni mutlu etmemiş büyük ihtimalle ki hatırlamıyorum. Ben o zamanlar aynı zamanda mutlu olmayan insanlar arasında yaşıyordum. Mutsuzlukta değil aslında daha çok üzgünlük bu ayrımı yapmak zor ama üzgünlüktü. Mutlu olunması güçtür bazı zamanlar hatta bazı hayatlar boyunca. İşte onlardan bir kaçıyla aynı evde yaşıyordum hepsiyle kan bağı taşıyordum. Aslında böyle söyleyince haksızlık etmiş oluyorum onlara. Benim iyi gözlem yeteneğim dışında herşey normaldi aslında gülüyor konuşuyor yeri geldi sohbet ediyor yeri geliyor azarlanıyordum özellikle eve geç geldiğim akşamlar. Geç dediğim hava karardıktan sonra hep oyun hep top yüzünden işte. O zamanlar eve geldiğimde bir misafir olmasını dilerdim hep o zaman rahat olurdum işte annem biraz sertçe nerde kaldığımı sorar sonra her defasında ancak yarısını yiyebildiğim yemeklerimi koyardı -bu yüzden küçük kaldım ya zaten. Şöyle bir güzel ödevlerimi yapar robocop u izlerdim. Demir Adam'ın atasıdır o ama nasıl bir şeydi şuan pek hatırlamam. Elektrik kesilsin isterdim bazen televizyon da çok birşey olmazdı zaten haftasonu dışında. Elektrikler kesilince babaannem anlatırdı çünkü geçmişi ve onunla beraber annesinden öğrendiği öyküleri. Hanım Ana diyorduk biz büyük babaanneye gerçi herkes öyle söylerdi nerden baksan herkesin annesi yaşındaydı çünkü benim tanıdığım. Dinlemeyi bana öğretenlerden biridir oda. Hikayelerini severdim bende o zamanlar günlük tuttuğumdan yazardım ama düzenli olamıyordum ki o zamanlar erkenden uyuya kaldığım akşamlar oluyordu. Ve yarın yazmak olmaz diyordum zaten bir kaç hafta sonra bırakıyordum her yaz oluyordu bu. Günlük tutmaya da Cedric yüzünden başlamıştım çünkü o zamanlar sekiz yaşındaydım ve hayatım onunkinden de zordu. Böyle günler geçiyor ve ben herşeyden habersiz bir kelebek edasıyla her seferinde yazı bekliyordum. Anlatıyorlardı birşeyler konuşuyorlardı herkes ben dinliyordum.
Aslında pek birşey anladığım yoktu benim sorular sormadığımdan ama sonra bir etkisi olarak suskunluğun dinlemeyi öğrendim. Anlatılan güzel hikayelerin de yardımıyla. Herşeyi dinliyor herkes ne konuşsa takip ediyor olmuştum bir kaç yıl sonra. İşte ondan sonra yavaş yavaş herşeyi öğrenmeye fazlasıyla farkına varmaya başladım bir çok şeyin. Ben hayatımda üç milyon kez annemi bir daha üzmemeye karar verdim hep öğrendiklerimden sonra ama mümkün olmadı bu her seferinde üzdüm bazen daha fazla bazen içim aciyarak bazen haklı olduğumu düşünerek ama hepsinin sonunda ortak bir noktaya gerizekalı olduğum fikrine vardım. Babaannemi üzmemek için verdiğim söz üç milyon yoktur. Ama onun içinde çok söz verdim üzmemek için hayırlı bir torun olmak için kayıplarının farkında olduğumu göstermek için sarılmak için anlattıklarını can kulağıyla dinlemek için onunla beraber erkenden uyanmak için. Bir çoğunu tutamadım elbette ama tutmaya çalıştım niyetim vardı vicdanım rahat eğer hala yerindeyse. Benim nasıl bir çocuk olduğumu fazla bilen var ben hatırlamıyorum oysa fazlasıyla sustuğumdan olabilir belki. Fazla dinlemek zararlı oluyor bazen don Kişota dönüyor insan başkalarına kulak vermekten kendini duymaz oluyor onların yaşadıklarına üzülüyor acılarını bölüşüyor.
Ben daha ortasını bulamadım bulanınız varsa söyleyin. Ben konuşmayı unutmadan büyüdüğüme seviniyorum. Büyüklerinin yanında suskunluğundan arkadaşları arasında gevezeliğinden şikayet edilen biri olmaya borçluyum bunu eğer orda gevezelik etmesem çoktan unutmuştum belkide.
Altın dişleri unuttuk sanırım ama onlar zaten takma dişlerindeydi temmuz yağmurunda rahmete dönünce babaannem çıkardılar. Yolda ağırlık yapıyormuş sanıyorum hemde almıyorlarmış içeriye ben şahsen otuz iki altın diş istiyorum.

5 Aralık 2013 Perşembe

kanatlarını güneşe bağışlayan melek adına..

uçurumlar kanatlanmak için değil mi
neden korkuyorsun sen böyle
yükseklik korkun mu var
yoksa kanatlarının mı farkında değilsin

baktın mı güneşe
yine mi aynı yerde
hani batması gerekti
hani batıdan beklerlerdi

senin için burada hala
karanlıktan korkma diye
uçurumu düzlük sanma diye
sırf sen kanatlarını gör diye

hadi ne bekliyorsun daha
bir teşekkürü borç bilirsin değil mi
doğuya gidelim ışığa doğru
güneşin ait olduğu yere

bizi hiç beklemezken
çalalım kapısını
bu kanatlar senin diyelim
daha hızlı dönmen için bize
teşşekürümüzü edip dönelim
meleklerin ziyareti kısa olur
iyilik adına


4 Aralık 2013 Çarşamba

haddime değil tek başıma mücadele

miras kalan iyilikler bavulumda
açıyorum her zor durumda
dibine kadar
güçlü değilim
haddime değil
tek başıma mücadele

balkonlar gökyüzüne açılıyor
yıldızlar evlere doluyor
ben perdeyi çekiyorum
gözlerim doluyor
onları saymayı
bana sen öğretmeliydin

okula gitmek istemiyorum hala
koca adam oldum oysa
ama sen tutmadın ki ellerimden
zamanında
ben koşarken topuklarım sırtımda

aklım bir karış havada
azarlar kulağımda
tamda o zamanlarda çıktı o reklamlar
yada o zamana uygun bilmiyorum
kirlenmek güzeldir
güzelden gerisini hatırlamıyorum




sarhoş iyilik perisi

ben küçükken çok zeki olduğuma inanmak isterdim hep
öyle olmalıydı adalet şüphesiz ki böyle bir şeydi
bir yandan eksilenleri diğer yandan tamamlamak
itiraz etme hakkın olmadan
üstelik alınanların verilenlerle mukayese edilemeyeceğini bilerek

bütün oyunları yarıda bırakıp kaçmak isterdim hep
oyun bozan olmalıydım benim oyunumu bozanlara inat
kötü biri olmak istemezdim de oysa
ama kötü olduğumu hissettim bir çok kez
üstelik benden kat kat kötü insanların arasında

biraz ruhumu arındırmaktı bu belki
içlerinde en günahsızı olduğunu adın gibi bilmek
kirlensen bile aralarında ilk önce temize çıkan olacağını bilmek
siyahlar arasındaki günahsız beyaz
kötülüğün kokusunu için çekmiş sarhoş iyilik perisi

2 Aralık 2013 Pazartesi

eski bir bavul

Eski bir bavulun içinde yıllanmış hatıralar gibiyim
Elimi uzatsam çıksam dışarı biraz
Kimseye yararım dokunmaz

Aslında öylece kalsam bir kıymetim var bilenen
Yavaş yavaş unutulan bir kaç ta Hikayem
Memnun olmak için yeterli mi
Ne dersiniz?

Hem memnun olmak nedir ki
Kim elinde olmayan sebepler yüzünden mutsuz olmak ister ki
Ben olmak istemem mesela
Bir bavulun içinde yok olup gitmeyi istemem

1 Aralık 2013 Pazar

hani böyle birden

Hangimizin hakkı affetmek
Bunu bilmediğimizden mi uzaktayız hala
Soğudu bak çayın
Kaynıyor kırılan kalbim
Döner mi eskiye?

Kitaplar okuyorum
Bazen sana anlatma istediği ile dolup taşıyorum
Sen hala uzaktasın biliyorum
Bende oturup yazıyorum

Aklım sende kalıyor
Sen aklımdan çıkmıyorsun
Benim kafam karışıyor
Sen kanıma karışıyorsun

Mektuplar geliyor
Mektuplar gidiyor
İnsanlar sarılıyor
İnsanlar ayrılıyor
Sen yakınıma bile uğramıyorsun

Bazen aklıma öyle güzel geliyorsun ki
Ağlanacak halime gülüyorum
Alıp elime kalemi
Çocuklar gibi bir ev bir güneş
En fazla 10 parçadan oluşan bizi çiziyorum
Kalplerimiz yok dillerimiz yok
Ama el eleyiz
Ve sırtımız dönük güneşe