7 Aralık 2013 Cumartesi

Babaannemin altın dişleri

Küçükken babaannemin altın dişleri yüzünden zengin olduğumuzu zannediyordum. Çok zengin ama havuzlu evimiz olmaması aklımı kurcalıyordu. Havuz olmalıydı şarttı. Ve bir yandan da altın dişleri olur muydu bir insanın başka türlü anlamakta güçlük çekiyordum. Sormaya çekiniyordum. Nasıl bir çocuksam öyle büyüdüm ben hiç değişmeden soru sormaya çekinen iki kelime etse üçüncüsünde kesin kekelemeye başlayan. Kaç ders bilirim ilkokuldan zil çalmasa altıma kaçıracağım. Tuvalet izni istemeyin demişti öğretmenimiz birinci sınıfta daha okulun ilk günü şaşkına döndüm ben yani istediğimiz zaman işeyemiyorduk öyle mi. Okul hiç sevimli gelmedi bu yüzden bana. Ta ki okumayı öğrenip o saçma kırmızı kurdelayı takana kadar birde hepsi beş olan ilk karne tabi ben çocukluğumu oraya gömdüm işte hırsla tanıştım başının okşanması ruhunun okşanması tebrikler taktirler örnek gösterilmeler.
İşte babaannemin altın dişleri işte o günlerde takıldı aklıma çocukluğuma geri dönüş bir kapı aralığıydı. Sormaya cesaret edemedim tabi babaanneme korktuğumdan falan değildi doğru cevabı duymak canımı acıtabilirdi. Bende anneme sordum herşeyi ona sorardım ben o zamanlar o hep sabırlıydı. Ne cevap verdi hatırlayamıyorum beni mutlu etmemiş büyük ihtimalle ki hatırlamıyorum. Ben o zamanlar aynı zamanda mutlu olmayan insanlar arasında yaşıyordum. Mutsuzlukta değil aslında daha çok üzgünlük bu ayrımı yapmak zor ama üzgünlüktü. Mutlu olunması güçtür bazı zamanlar hatta bazı hayatlar boyunca. İşte onlardan bir kaçıyla aynı evde yaşıyordum hepsiyle kan bağı taşıyordum. Aslında böyle söyleyince haksızlık etmiş oluyorum onlara. Benim iyi gözlem yeteneğim dışında herşey normaldi aslında gülüyor konuşuyor yeri geldi sohbet ediyor yeri geliyor azarlanıyordum özellikle eve geç geldiğim akşamlar. Geç dediğim hava karardıktan sonra hep oyun hep top yüzünden işte. O zamanlar eve geldiğimde bir misafir olmasını dilerdim hep o zaman rahat olurdum işte annem biraz sertçe nerde kaldığımı sorar sonra her defasında ancak yarısını yiyebildiğim yemeklerimi koyardı -bu yüzden küçük kaldım ya zaten. Şöyle bir güzel ödevlerimi yapar robocop u izlerdim. Demir Adam'ın atasıdır o ama nasıl bir şeydi şuan pek hatırlamam. Elektrik kesilsin isterdim bazen televizyon da çok birşey olmazdı zaten haftasonu dışında. Elektrikler kesilince babaannem anlatırdı çünkü geçmişi ve onunla beraber annesinden öğrendiği öyküleri. Hanım Ana diyorduk biz büyük babaanneye gerçi herkes öyle söylerdi nerden baksan herkesin annesi yaşındaydı çünkü benim tanıdığım. Dinlemeyi bana öğretenlerden biridir oda. Hikayelerini severdim bende o zamanlar günlük tuttuğumdan yazardım ama düzenli olamıyordum ki o zamanlar erkenden uyuya kaldığım akşamlar oluyordu. Ve yarın yazmak olmaz diyordum zaten bir kaç hafta sonra bırakıyordum her yaz oluyordu bu. Günlük tutmaya da Cedric yüzünden başlamıştım çünkü o zamanlar sekiz yaşındaydım ve hayatım onunkinden de zordu. Böyle günler geçiyor ve ben herşeyden habersiz bir kelebek edasıyla her seferinde yazı bekliyordum. Anlatıyorlardı birşeyler konuşuyorlardı herkes ben dinliyordum.
Aslında pek birşey anladığım yoktu benim sorular sormadığımdan ama sonra bir etkisi olarak suskunluğun dinlemeyi öğrendim. Anlatılan güzel hikayelerin de yardımıyla. Herşeyi dinliyor herkes ne konuşsa takip ediyor olmuştum bir kaç yıl sonra. İşte ondan sonra yavaş yavaş herşeyi öğrenmeye fazlasıyla farkına varmaya başladım bir çok şeyin. Ben hayatımda üç milyon kez annemi bir daha üzmemeye karar verdim hep öğrendiklerimden sonra ama mümkün olmadı bu her seferinde üzdüm bazen daha fazla bazen içim aciyarak bazen haklı olduğumu düşünerek ama hepsinin sonunda ortak bir noktaya gerizekalı olduğum fikrine vardım. Babaannemi üzmemek için verdiğim söz üç milyon yoktur. Ama onun içinde çok söz verdim üzmemek için hayırlı bir torun olmak için kayıplarının farkında olduğumu göstermek için sarılmak için anlattıklarını can kulağıyla dinlemek için onunla beraber erkenden uyanmak için. Bir çoğunu tutamadım elbette ama tutmaya çalıştım niyetim vardı vicdanım rahat eğer hala yerindeyse. Benim nasıl bir çocuk olduğumu fazla bilen var ben hatırlamıyorum oysa fazlasıyla sustuğumdan olabilir belki. Fazla dinlemek zararlı oluyor bazen don Kişota dönüyor insan başkalarına kulak vermekten kendini duymaz oluyor onların yaşadıklarına üzülüyor acılarını bölüşüyor.
Ben daha ortasını bulamadım bulanınız varsa söyleyin. Ben konuşmayı unutmadan büyüdüğüme seviniyorum. Büyüklerinin yanında suskunluğundan arkadaşları arasında gevezeliğinden şikayet edilen biri olmaya borçluyum bunu eğer orda gevezelik etmesem çoktan unutmuştum belkide.
Altın dişleri unuttuk sanırım ama onlar zaten takma dişlerindeydi temmuz yağmurunda rahmete dönünce babaannem çıkardılar. Yolda ağırlık yapıyormuş sanıyorum hemde almıyorlarmış içeriye ben şahsen otuz iki altın diş istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder