16 Eylül 2014 Salı

ben anlatır dururum siz kulak asmayın Madam*


Bu ölüm gibi bir şey Madam
Sizi bir tek insan anlayabilecekken
Onun en uzağınızda olması
Yokmuş gibi yapmanız
Ve en olmadık zamanlarda hatırlamanız

Yağmurlar madam
Hiçbir zaman böyle yağmadı
Etimi parçalarcasına
Madam
Siz gittikten sonra bir bir kapandı kapılar
Bir daha hiç açılmadı

Şimdi zaman hep öğle sonrası Madam
Güneş utancından bulutların arkasına saklanıyor
İnsan Madam ne çok yanılıyor
Bir ağaçkakan gibi hergün kalbini delen hatıraların ucuzluğu
İnsanı ne çok yaralıyor

Siz şimdi büyük ihtimalle her şeyin
bu toz bulutu içinde kaybolup gitmesini umuyorsunuz Madam
Geçmişin paslanmaz çelikten kollarının
rüyalarda sarıldığından daha haberiniz yok
Bir nehri yüzerek karşıya geçmek maharet değil madam
Hangi tarafta hayatın seni beklediğini bilmek önemli olan
Dünya'yı uzun zaman önce boşvermişsiniz Madam
Yağan yağmurlara aldırış etmeyişinizden anlıyorum bunu
Ve hak veriyorum size
Dönülmeyecek yollar hiç yürünmemeli

7 Eylül 2014 Pazar

Eylül*

Henüz Eylül'ün başındayız
her şey sanki yeniden var olacak ve tekrar yok olmaya doğru yolculuğuna başlayacak gibi geliyor
bir diriliş olarak sonbahar hiç uygun değil
sonbahar isminden de anlaşıldığı gibi sonların mevsimi
ama iyi ama kötü biten şeylerin
son istasyona gelmiş bir tren
toplanmış mısır tarlaları

kimsenin gücünün yetmeyeceği şeyler var hayatta
üstelik bu öyle zamanı durdurmak falan değil
ütopyalar zaten hiç uğramıyor masamıza
birini sevmek ve onun da seni sevmesi gibi küçük şeyler
birbirine geçmiş sonsuz doğrunun kesiştiği noktalar gibi üst üste gelmesi iki kalbin koca evrende

çocuklar gibi ağlayası geliyor insanın böyle şeyleri mütemadiyen diledikçe
ve çocuklar gibi ağlıyor insan çoğu zaman bunları düşündükçe
ne borcumuz var ki dünyaya yükünü taşıyoruz şu incecik omuzlarımızda
ne istesek sırtını dönüyor görmezden geliyor bizi
ama bizim ne haddimize felegin çarkına çomak sokmak

yaşayıp gidiyoruz iki büklüm, tepe taklak
günlerin hesabını tutuyoruz bazen
bazen kendi haline bırakıyoruz her şeyi
denize yatar gibi sırt üstü
kaldırma kuvveti daimi midir?
aklımızın ucundan geçmiyor
ve unuttuğumuz ne varsa o uzun günlerin sonunda yakalıyor bizi
hayatın bitmek tükenmek bilmeyen öfkesi hayrete düşürüyor

ben düştüğümle kalıyorum, hayat ezip geçtiğiyle
beni, birtek sigara izmaritine karşı koyamayan küle dönmüş ormanlar anlar

6 Eylül 2014 Cumartesi

siz nasıl ölmek istersiniz?

Bir hızlı bir yavaş yürüyerek, altı boş kaldırım taşlarının sesleriyle geceyi bölüyordu. Tam bu sokakta, çok değil bir kaç gün önce, arkadaşı evine giderken yol kenarındaki inşaattan kafasına cam blok düşüp ölmüştü. Aklına o geldi birden. Tam da o yerde durdu,  yukarıya doğru baktı, kimseler yoktu. Aklından onca şey geçti. Şuan kafasına bir cam blok düşmesi dahil. Ama hiçbiri olmadı. İnsanın, kafasından bir şeyler geçirip, oturduğu yerden onların gerçekleşmesini beklemesi çok garip değil mi? Olur belki bazen ama mutlaka kötü şeyler olur, iyi şeyler emek ister.

Şimdi burdan sonra eve gidecekti. Geçip koltuğuna oturacak ve kara büyücünün karşısında bir vakit vicdanının ayarlarıyla oynayıp, tarafını seçmeye mecbur bırakılacaktı. Herkes taraf olmalıymış böyle bir dünyada. Dünya'yı tanıyan kimseler üzerine çok düşünmüşler belli. Ama bu bildiğimiz iyinin kötünün savaşı değil. Güçlü ve zayıfın savaşı her şey gibi bu da değişti. Ve insanlar tarafını seçmek konusunda eskisi kadar çok düşünmüyor.

Daha fazla duramadı. Ordan ayrıldı. Her an bir cam blok altında can verebileceği korku tünelinden. Birkaç sokak ötede ki evine varana kadar hayatta kalmak için, serengeti kırsalındaki av hayvanları gibi gözünü dört açmalıydı. Bir çatı uçardı belki kafasına, belki freni boşalmış bir kamyon karşısında. Ölümlerden ölüm beğenme şansı dahi verilmiyordu bu ülke insana.

İnsan böyle bir olay yaşadıktan sonra, bütün bu ihtimalleri istemeden de olsa düşünüyor, sanki sende onun gibi saçma bir şekilde ölecekmişsin gibi geliyor. Ve bu ölümler çoğunlukla insanı ölümden korkmaya teşvik edecek cinsten oluyor. Ölümden korkmak ve böyle bir hayatı kabullenmek ise delilik sayılmalıydı.

İkinci sokakta sigarasını yaktı. Bu hep böyledir, alışkanlıklarına bağlıdır. Sigarası tam apartman kapısının önünde biter ve o da kapının kenarındaki çöpe atardı. Bu düzenli bir insan olduğunu düşündürmesin size. Yalnızca takıntıları var. Kapalı alanda sigara yasağından beri böyle.

Evin sokağındaki büfenin önünden geçerken içeri baktı. O yok. Bu saatte hala açık. Abisi var kasada. Cam bloklu inşaatın arsasını satan abisi. "Kardeşin senin yüzünden pisi pisine gitti lan" demek geçiyor içinden. Sonra vazgeçiyor.  Ne alaka lan cevabı alması muhtemel. İnsanlar o kadar ince düşünmüyor. Bir kaç bira alsam mı acaba derken kendine geliyor. "Böbrek taşı böbrek taşı dedin gömdün her gece. Düştü sonunda. Daha ne habire bira bira" diye kendini azarladı. Bu oyalanma yüzünden sigarası sokağın ortasında bitti. Sokağa çöp atmayı hiç sevmez. Ama yere atıp şöyle ayağının ucuyla iyice eziyor. Sokarım çevresine, benim hayatımı bok götürüyor.