25 Temmuz 2013 Perşembe

ruhuma emanetim


Uzak bir ülkede yaşıyor benim ruhum
Suyu bol, güneşi bol bir tarlada
Henüz olgunlaşmadı daha
Bekliyor mektuplarım okumasını
Bir çözüm yolu bulmasını
Yada bu yoldan çıkmasını
Kabul bütün istekleri
Haklı haksız olması değil önemli
Susmasın yeter ki
Anlatsın bildiklerini öğrendiklerini

Kulak kesildim sessizliğine
Bu karanlık gecede
Oysa ne çok bekleyenim var
Sevilirim ben sevsem de kimseyi
Ne bekliyorlar yada ne beklerim ben
Hiç düşünmedim bilmem
Belki beni biraz daha sevin derim
Onlarda kabul ederler haliyle
Kıramazlar beni
Ben sevmem ama onlar sever beni

Sanırım ruhumun güneşe ve suya daha fazla ihtiyacı var
Yoksa ilk açık kapıyı tekmeleyip kaçmak için bekliyor
Olgunlaşması unutması lazım
Kimseyi tanımaması
Ölesiye özlemesi lazım
O tanımadığı insanları
Biraz daha kalırsa böyle açıkta sanırım kökü kalmayacak sadece toprakta
Bir bütün halinde gömecek bizi oraya...

18 Temmuz 2013 Perşembe

bekliyorum


Bekliyorum
Hiç bilmediğim bir hikayenin
Sonunu bekler gibi
Defalarca yeniden özledim seni
Kaç kere unuttum
Kaç yemin eskittim
Yokluğunda

Yaz gelmeden girdim denize
Hastalanırsam koşar gelirsin diye
Üşüttüm hastalandım
Ağladım seni sayıkladım
Uyudum hayaline sarıldım

Bir çocuk geldi rüyalarıma
Seni anlattım ona durmadan
Baktı gözlerime
Biliyorum zaten hepsini der gibi

Döndü arkasını
Gidecek sandım gitmedi
Benimle birlikte seni bekledi
Sen gelmedin biz bekledik
Biz bekledik sen gelmedin
Uyanmadım uzun zaman
Ölüm olduğuna inandım uykumun

Usulca kalktım yerimden
Açım susuzum
Eksik ne varsa hayatımda
Tamam olacak bir gün
Sen geleceksin
Önce mi yoksa
En son mu bilmiyorum
Ama geleceksin
Tamam olacak o gün herşeyim

Şimdi
Bir ağaç gölgesinde
Orman serinliğinde
Çimenlere yatıp uyumak vardı seninle
Hani olmazya olsa şimdi
Gelsen çalsan kapımı
Belki biraz ağlarım
Unuturum biraz
İyiden de kötüden de
Ve payımıza düşen mutluluğu alıp
Devam ederiz hayatımıza


kısa bir aşk masalı


Kırıldık bir çok kez
Ağır yara aldık
Karanlığa sığındık
Kimse anlatmazdı böyle şeyleri
Bizde öyle yaptık
Anlatmadık kimseye

Sustuk bir milyon yıl kadar
Ölümün komşusu olacak kadar
Ellerimizle dokunduk
Hayat kadar gerçekti acılar
Bir gerçek vardı
Oda bizi yaraladı

Tam sırası dedik olmadı
Hiçbir cümleye derdimiz sığmadı
O kadar sustuk ki
Unutmuş gibi konuşmayı
Yabancı olduk biraz kendimize
İnandıramadık ikimizde
Kendimizi gerçeğe
Böyle bitti bu kısa aşk masalı

aklı karışık platonik aşık üzerine yazılmış şiirdir


Sus anlatma
Suçlu olduğunu söylemedim sana
Dur gözlerini kaçırma
Aklımı zaten aldında
Canım kalsın bana
Seni seveceğim daha

Beni dinle biraz
Ben aslında anlatamam öyle
Ölsem aşkımdan bir köşede
Ama bu sefer oldu
Senin hiç duymadıkların
Benim anlatmadıklarım
Hepsini öğrendin bir gecede

Belkide susması gereken benim
Aklı başında olmayan gibi
Anlattıklarım öğrendiklerim mi
Bildiklerim duyduklarım mı
Anılar yaşadıklarım mı
Mutluluk unuttuklarım mı
Bütün sorular sende de cevapsız mı

Cevapları hiç yok belkide
Unuttuk biraz zaman girdi araya haliyle
Ama sen zaten bilmeyeceksin
Bir rüya daha gerçek olmayacak dünyada
Hayata olan inanç azalıyor sonra
Mutlu sonlara yer yok nede olsa

Ama ben olacakları biliyorum
Biliyorum hiç özlemeyeceksin beni
Hatırlamazsın belkide yıllar sonra
Yada sadece bir aptal olarak kalırım aklında
Unutmak ta zor değil nede olsa
Hissetmedikten sonra

13 Temmuz 2013 Cumartesi

ölmeyen romantik üzerine yazılmış şiirdir


Daha önceleri de oldu
Öldü insanlar tam da yaşamak isterken
Ölmeden önce bir yağmur bulutu
Geldi şehrin üzerinde durdu
Önce yıkanıp sonra ölecektik bu sefer
Umarım bu yağmur ıslak ölmeye değer

Ölmeden önce bir maytap gösterisi diledim ben
Sol yanımdaki sevgilisini son gez görmeyi
Sağ yanımdaki biran önce ölmeyi diledi
Hepimizin dilediğinin kabul olması mümkün değildi
Ben mutlu ölmeyi de diledim içimden
Bu onlara biraz haksızlıktı belki
Ama sanmıyorum mutluluğu benim kadar hak ettiklerini

Yağmur başladı ıslanıyoruz kimse şikayetçi değil halinden ben dışında
Ben ıslanmayı sevmem yalnız başıma birde ölmek üzere olduğumu düşünürsek
Böyle bir anda yağmur düşman başına
Ama yağıyor hala
Umut dolu gözleri sönmüş ne dileklerini bile unutmuşlar
Ölümün korkusu sarmış iliklerini

Ben hazırım sayılır ölmek için sadece gösterimi bekliyorum mutlu ölebilmek için
İşte ilki yükseliyor mavi bir geceye dönüyor deniz
Benim yüzüm gülüyor
Bir tane bir tane daha
sanırım hazırım ölmek için
Bana bakıyorlar benim dileğim buydu ne olmuş yani diyorum
Ölümü oyun sanıyorsun değil mi diyorlar
Ah salaklar her zaman çok biliyorlar

Benim gösterim bitti bu aptalların dilekleri de kabul olmayacak sanırım
O zaman sırada ölüm var
Yıkandık bin yıldır hiç yıkanmamış gibi
kimse ölüme bu kadar hazır olmamıştır
Daha önce kimse ölmemiş gibi
Sessizlik çöktü üzerine herkesin beklediğim gibi
Ve bir ses duyuldu uzaktan azrail bu sefer çeliktendi

Sağımdaki aptal öldü ilk kurşunda onunda dileği kabul olmuştu ben şaşırdım
Demekki benim kadar ölüme hazırdı oda
Solumdaki gözlerini kapmış eli kalbinde güya nazım Hikmet okuyor uyuyan sevgilisine
Dünyanın en romantik erkeği birazdan ölecek ne garip
Umarım aşkın ömrü de buraya kadar değildir

Sol omzum yanmaya başladı o kadar dalmışım ki bu adama okuduğu şiirde çok doğru seçilmişti
"Ben senden önce ölmek isterim gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı sanıyorsun"
Halimi görenler aşık olduğumu zannederdi ki öyleydim bu adamın aşkına aşıktım
Çünkü ben kimseye böyle aşık olmamıştım

Sol yanım uyuşuyor
karanlık bir gecede ölüm galiba daha çabuk oluyor
Ben şiiri okuyorum içimden duyduğum kadarıyla ve ölüyorum bu aptal romantik sevgilisiyle bir kaç kez daha elele gezebilsin doyasıya öpüşebilsin diye
Görevini tamamlayıp dönen uçağa bakıyorum
Tanrı ben olsaydım seni yaratmazdım diyorum
Başıma geliyor romantik
Ağlama be evladım öleceğim işte sırf sen sevgiline sarıl diye
Hem ben ölmesem nasıl kalır dünya aptallara
Bir avuç mutluluk nasıl dağılabilir dünyaya...

9 Temmuz 2013 Salı

karanlık


Karanlık bir tünel
İçinde kahramanlar, zaman dar
Kulakları sağır ediyor, çığlıklar

Bir kuş kanat çırpsa şimdi burda
Fırtına çıkarırr
Bir kedi miyavlasa
Bir köpek hırlasa
Korku tüneline çevirir burayı

Herkes özeldir
Ama sadece bazı insanlar için
Bu karanlıkta herkes eşittir
Hiç kimse özel değildir
Kimse için

Burda umut bir kül
Tütmez bir ateş
Artık kimse kimseyle değil kardeş
Hayatta kalmak en büyük ödül
Çekil geri ceplerinde ne varsa sökül
Bu utanç yeter sana
Hırsızlar kolay yakalanmaz karanlıkta

Bir çocuk doğar burda, ailesi ölmüş gibi yasta
Çıkmaz sokakta bir ışık dost gibidir düşmanda olsa
Güneş artık çok uzakta
Bakma inanma umut bir silah artık
Küstah yabancılara karşı
Yalancı ağzında

Ölüm tek çıkış bazen
İnanarak merhamete ve cennete
Ama ne zaman bir insan ölmek istese iyi niyetle
Ne merhamet sığar aklına, nede ruhu cennete
Ondan çok şey kalır geride...

7 Temmuz 2013 Pazar

hayattan masallar


Bir masal anlatmaya başladı hayat bana
Sadece anlatıyordu şimdilik
İçinde değildim
Anlattığı aşkın bir köşesinde
Gözyaşlarını silen ben değildim

Hiç hayatın masal anlattığına şahit olmamıştım
En güzel yazar oymuş aslında
Kara tahtanın önünde cevaplayamadığım matematik soruları
Uzun uzun anlatılan masalların aklıma takılan kısa mutlu sonları
Bunlar bile hep hayatın kaleminden çıkmış
Bizim için yazılmış

Hayat bütün senaryosunu rastlantılar üzerine kurmuş
Ucuz bir numara aslında
Böyle mutlu sonları olmasa
Alakasız rastlantılar olduğu konusunda da galiba hemfikiriz
Çünkü bazı insanları hepimiz iyi biliriz
Uçmak isteyen bir kelebeği bile kıskanma potansiyeline sahip olurlar
Kelebek uçar ve genelde kaybeden onlar olurlar

Hayatın anlattığı masalların kötü insanlarını tarif ettim az önce
Anlaşıldığı gibi en büyük kötülükleri kendilerine
Nasıl saçma sapan bir yol izleyip konuyu buraya kadar getirdiğimi bilmiyorum
Ama galiba hayat gibi yazmaya çalışıyorum bu günlerde

Mutlu bir son bulamadım henüz rastlantılarda yaratmadım daha
Ve bu bir şiir olmalıydı aslında
Rastlantılar ve mutlu sonları neresine koyabilirdim ki
Yada aşkın tarifsiz tarafını bir başka kahramanın ağzından anlatmayı
Nasıl bu dizelerin içinde yapabilirdim

Dünyanın en güzel masalını dinliyorum hayattan
Keşke kurtabilsek birde şu bilinen zamandan
Ve boşluğun arkasında duran onlarca kelime
Bilse ne için bu şiire girdiğini
Unuttuğumuz masalların rüyalara dönüştüğünü gerçeğini
Hiç öğrenmesek ikimizde
Bu bir sır olarak kalabilirde...

4 Temmuz 2013 Perşembe

bir kuştan farksızdım


Şimdi seni düşündüm
Biraz yanımda ol istedim
Zamanı unuttum bugün
Seninle yeniden doğmak istedim

Bugün bir kuşu seyrettim
Kanatlarını hızlı hızlı çarpmasını
Sonra elimi kalbime koydum
Seni düşündüm
Bir kuştan farksızdım

Çoğu kez öleceğim günü düşünmüştüm
Ama artık yaşamalıydım
En az senin kadar yaşamalıydım
Sen en az benim kadar
Hiçbirimiz yalnız kalmamalıydı
Beklemeyi unutmalıydık artık

Ben çok az şey diledim her zaman
Biraz hakkım olduğuna inanırım bu yüzden
Ama çekinirim biraz
Seni dilemek
Dünyaları istemekle aynı şeydi

Penceresi henüz açılmamış karanlık bir odada
Güneşi hayal edip durmuşum ben yıllarca
Ve şimdi güneş odama doğuyor
Bütün dünya karanlıkta...

2 Temmuz 2013 Salı

mavi göz


  Uykum aslında ağırdır ama alınıma dayanmış silahın soğukluğunu hissedince irkildim uyandım hemen. Korkunç bir rüyanın içinde buldum kendimi. Yatak odam eli silahlı adamlarla doluydu ve tek kelime etmiyorlardı. Bende zaten tekini bile tanımıyordum içlerinden. Saat belli ki daha oniki ye gelmemişti. Odam onikiden sonra güneş almaya başlardı ve hala gölgedeydi.
  Kapıya doğru döndü herkes yüzünü ayak sesleri duyulmuştu çünkü. Belli ki bu kadar adamı yatağımın başına yığan adamın ayak sesleriydi bunlar. Atılmak için sahibinden emir bekleyen köpekler gibi pür dikkatti siyahlı, elleri silahlı adamlar. Kapı açıldı 1.65 boylarında ufak tefek ama öyle tek vuruşta yere devrilmeyecek biri olduğunu belli eden bir adam girdi içeri. Tanıdık gelmiyor değildi ama silahını kafama dayasa onu ilk kez gördüğüme yemin edebilirdim.
  Benden ne istediğini sormak hiç akıllıca bir fikir değildi. Buraya soru sormak için geldiği belliydi ve cevap vermek için sadece silahını kullanabilirdi. Buda benim işime hiç gelmezdi ölmek kimin işine gelirdi ki? Susmak en iyisiydi. Yavaş adımlarla yaklaştı beni baştan aşağı süzüyordu. Ayaklarım yorganın altındaydı ama olduğu kadarıyla artık. Bana yumruk atabilecek bir mesafede durdu.
 - Senin gibi bir adam neden yalnız uyur ki? Para için onca şey yapan kadın varken senin gibi ikisi bir arada olan adam nasıl boş kalıyor aklım almıyor doğrusu.
  Bunlar birer soru değildi aslında. Hele bir cevap verde yumruğumun tadına bak pis hergele der gibi bakıyordu. Ama benim her zaman hastalığım olmuştur. Göstermelikte olsa sorulan sorulara hep cevap ararım. Duramadım yine cevap verdim. Yumruğunun beklediğimden hafif olmasını dileyerek.
 - Siz kimsiniz buraya neden geldiniz bilmiyorum ama yalnız değilim. Bir sabah yatağımda yalnız uyandım diye bütün kadınları aptal yerine koyamazsınız. Üstelik kibar bir adam olsanız ve bu konu hakkında fikir belirtme hakkına sahip olsanız kapımı çalmadan yatak odama dalmazdınız.
  Yumruklar bekliyordum ben çünkü dilimin kemiği kırılmamış sanki bir anda erimişti. Sanki ben yatak odasını basmıştım adamın ve onu tehdit ediyordum. Zaman böyle anlarda bir yavaş bir hızlı akardı kafayı yerdi biraz. Şimdi de öyle oldu ilk yumruğu yiyene kadar bir yıl geçtiğine yemin edebilirim ama ikinci yumrukla arasına saniyeler bile giremezdi. Şakaklarım zonkluyordu ve sol elmacık kemiğim sanki bir tırın altında kalmıştı yada bir bilardo topuyla tam onikiden vurulmuş gibiydi hayatımda gördüğüm bütün acılardan beterdi.
  Geri çekilirken gömleğinin yakasını düzeltti adam. Yüzüne ve güzelim beyaz takım elbisesine kan bulaşmıştı. Yorulmuştu biraz oysa ben sabah kahvaltısı niyetine yediğim dayakla resmen mahvolmuştum. Çarşaflarda yeniydi onlarada kan bulaşmış ah pierre carden umarım kan lekesi tutmuyordur.
 - Delikanlı ağır konuşmadın aslında ama bunca yolcan geldim ve açıkcası seni dövmeden geri dönmek istemedim. Dikkat et burnuna vurmadım yakışıklı adamsın tipin kaymasın. Şimdi sen deli gibi bizim bu odaya neden doluştuğumuzu ve benim kim olduğumu düşünüyorsun haklı olarak. Ama inan beni tanımak istemezsin yanımdaki adamları ise istersen bile tanıyamazsın. Adlarını onlar bile bilmez. Neden burada olduğum konusuna gelince. Geçen gün sokağın ortasından arabanla bir kediyi ezdin hatırladın mı? Mavi gözlü beyaz bir kediyi. Benim evimin bahçesinin hemen önünde. Arabayı durdurup bakmadın bile. Sana hak vermeliyim ki o an için doğru bir karardı. Yoksa şuan cehennemdeki odanda zebaniler ateş banyonu hazırlıyor olacaklardı. Merak ediyorsan kedim öldü. Evet benim kedimdi ve ezen senin otomobilinin lastikleriydi.
  Aman Tanrım gerçekten bağırmak istiyorum. Farkına bile varmadığım bir olay yüzünden tahtalı köyü boylamak üzereyim. Bu nasıl olur? Adam gerçekten kedisine bu kadar değer veriyorsa iyiki topu yola kaçan çocuğuna falan çarpmamışım. Yoksa canlı canlı derim yüzerdi kesinlikle. Peki ama şimdi benim için planı neydi? Öldürmeyeceği belliydi. O an dursaydın ölmüştün dedi. Şimdi ne yapacak? Bir kaç yumrukla yetinmeyeceğide belli. Keşke bir kedim olsaydı oda onu öldürürdü ve ödeşirdik bence gayet yerinde bir çözüm. Tek sorun benim bir kedim olmaması.
  Adam ağır aksak yürüyordu kapıyı kapatmadan çıktı. Çok zaman geçmeden tüp kokusu evi sardı. Ama Tanrım yanarak ölmek için henüz çok gencim. Gaz kokusunu soluyunca balkondan atlamak bile daha iyi bir fikir gibi geldi yatakta olmak yerine. Ama pencereye ulaşmadan önce en az yirmi mermi yemiş olurdum herhalde.
 - Kalk delikanlı. Bir Kedi deyip geçtiğin mavi gözlü için evini daha ferah görmek zorunda kalacaksın. Ama üzülme manzarası güzelmiş yanmış koltuğuna oturur boğazı seyredersin.
  Şükürler olsun ki öldürmüyordu beni. Evim yani bir anlamda geçmişim birazdan kül olacaktı ama. Salak salak konuşma dedim sonra kendime. Yatağına uzanmış yatan bir ölü olsaydın daha mı iyiydi. O zaman geçmiş bir fayda verir miydi?
  İlkokul öğrencileri gibi merdivenleri doldurarak indik o kadar adam bir arada. Kimsenin gözü bende değildi nede olsa artık önemli değildim. Evin bahçesine inip havuzu karşısına geçtik. Gaz kokusu buraya kadar gelmişti. Sanki şehrin ana doğalgaz hattı delinmişti. Adam gözlerime baktı. Bir silah sesi duyuldu aynı anda bir patlama artık bir evim yoktu adamın bahsettiği boğaz manzarası dışında. Gülümsedi adam ve silahın kabzasıyla burnumu dağıtıp arabasına bindi. Kurduğu son cümle teselli ediciydi.
 - Sinir bozucu derecede yakışıklı bir adamsın dayanamadım ne yapayım..