2 Temmuz 2013 Salı

mavi göz


  Uykum aslında ağırdır ama alınıma dayanmış silahın soğukluğunu hissedince irkildim uyandım hemen. Korkunç bir rüyanın içinde buldum kendimi. Yatak odam eli silahlı adamlarla doluydu ve tek kelime etmiyorlardı. Bende zaten tekini bile tanımıyordum içlerinden. Saat belli ki daha oniki ye gelmemişti. Odam onikiden sonra güneş almaya başlardı ve hala gölgedeydi.
  Kapıya doğru döndü herkes yüzünü ayak sesleri duyulmuştu çünkü. Belli ki bu kadar adamı yatağımın başına yığan adamın ayak sesleriydi bunlar. Atılmak için sahibinden emir bekleyen köpekler gibi pür dikkatti siyahlı, elleri silahlı adamlar. Kapı açıldı 1.65 boylarında ufak tefek ama öyle tek vuruşta yere devrilmeyecek biri olduğunu belli eden bir adam girdi içeri. Tanıdık gelmiyor değildi ama silahını kafama dayasa onu ilk kez gördüğüme yemin edebilirdim.
  Benden ne istediğini sormak hiç akıllıca bir fikir değildi. Buraya soru sormak için geldiği belliydi ve cevap vermek için sadece silahını kullanabilirdi. Buda benim işime hiç gelmezdi ölmek kimin işine gelirdi ki? Susmak en iyisiydi. Yavaş adımlarla yaklaştı beni baştan aşağı süzüyordu. Ayaklarım yorganın altındaydı ama olduğu kadarıyla artık. Bana yumruk atabilecek bir mesafede durdu.
 - Senin gibi bir adam neden yalnız uyur ki? Para için onca şey yapan kadın varken senin gibi ikisi bir arada olan adam nasıl boş kalıyor aklım almıyor doğrusu.
  Bunlar birer soru değildi aslında. Hele bir cevap verde yumruğumun tadına bak pis hergele der gibi bakıyordu. Ama benim her zaman hastalığım olmuştur. Göstermelikte olsa sorulan sorulara hep cevap ararım. Duramadım yine cevap verdim. Yumruğunun beklediğimden hafif olmasını dileyerek.
 - Siz kimsiniz buraya neden geldiniz bilmiyorum ama yalnız değilim. Bir sabah yatağımda yalnız uyandım diye bütün kadınları aptal yerine koyamazsınız. Üstelik kibar bir adam olsanız ve bu konu hakkında fikir belirtme hakkına sahip olsanız kapımı çalmadan yatak odama dalmazdınız.
  Yumruklar bekliyordum ben çünkü dilimin kemiği kırılmamış sanki bir anda erimişti. Sanki ben yatak odasını basmıştım adamın ve onu tehdit ediyordum. Zaman böyle anlarda bir yavaş bir hızlı akardı kafayı yerdi biraz. Şimdi de öyle oldu ilk yumruğu yiyene kadar bir yıl geçtiğine yemin edebilirim ama ikinci yumrukla arasına saniyeler bile giremezdi. Şakaklarım zonkluyordu ve sol elmacık kemiğim sanki bir tırın altında kalmıştı yada bir bilardo topuyla tam onikiden vurulmuş gibiydi hayatımda gördüğüm bütün acılardan beterdi.
  Geri çekilirken gömleğinin yakasını düzeltti adam. Yüzüne ve güzelim beyaz takım elbisesine kan bulaşmıştı. Yorulmuştu biraz oysa ben sabah kahvaltısı niyetine yediğim dayakla resmen mahvolmuştum. Çarşaflarda yeniydi onlarada kan bulaşmış ah pierre carden umarım kan lekesi tutmuyordur.
 - Delikanlı ağır konuşmadın aslında ama bunca yolcan geldim ve açıkcası seni dövmeden geri dönmek istemedim. Dikkat et burnuna vurmadım yakışıklı adamsın tipin kaymasın. Şimdi sen deli gibi bizim bu odaya neden doluştuğumuzu ve benim kim olduğumu düşünüyorsun haklı olarak. Ama inan beni tanımak istemezsin yanımdaki adamları ise istersen bile tanıyamazsın. Adlarını onlar bile bilmez. Neden burada olduğum konusuna gelince. Geçen gün sokağın ortasından arabanla bir kediyi ezdin hatırladın mı? Mavi gözlü beyaz bir kediyi. Benim evimin bahçesinin hemen önünde. Arabayı durdurup bakmadın bile. Sana hak vermeliyim ki o an için doğru bir karardı. Yoksa şuan cehennemdeki odanda zebaniler ateş banyonu hazırlıyor olacaklardı. Merak ediyorsan kedim öldü. Evet benim kedimdi ve ezen senin otomobilinin lastikleriydi.
  Aman Tanrım gerçekten bağırmak istiyorum. Farkına bile varmadığım bir olay yüzünden tahtalı köyü boylamak üzereyim. Bu nasıl olur? Adam gerçekten kedisine bu kadar değer veriyorsa iyiki topu yola kaçan çocuğuna falan çarpmamışım. Yoksa canlı canlı derim yüzerdi kesinlikle. Peki ama şimdi benim için planı neydi? Öldürmeyeceği belliydi. O an dursaydın ölmüştün dedi. Şimdi ne yapacak? Bir kaç yumrukla yetinmeyeceğide belli. Keşke bir kedim olsaydı oda onu öldürürdü ve ödeşirdik bence gayet yerinde bir çözüm. Tek sorun benim bir kedim olmaması.
  Adam ağır aksak yürüyordu kapıyı kapatmadan çıktı. Çok zaman geçmeden tüp kokusu evi sardı. Ama Tanrım yanarak ölmek için henüz çok gencim. Gaz kokusunu soluyunca balkondan atlamak bile daha iyi bir fikir gibi geldi yatakta olmak yerine. Ama pencereye ulaşmadan önce en az yirmi mermi yemiş olurdum herhalde.
 - Kalk delikanlı. Bir Kedi deyip geçtiğin mavi gözlü için evini daha ferah görmek zorunda kalacaksın. Ama üzülme manzarası güzelmiş yanmış koltuğuna oturur boğazı seyredersin.
  Şükürler olsun ki öldürmüyordu beni. Evim yani bir anlamda geçmişim birazdan kül olacaktı ama. Salak salak konuşma dedim sonra kendime. Yatağına uzanmış yatan bir ölü olsaydın daha mı iyiydi. O zaman geçmiş bir fayda verir miydi?
  İlkokul öğrencileri gibi merdivenleri doldurarak indik o kadar adam bir arada. Kimsenin gözü bende değildi nede olsa artık önemli değildim. Evin bahçesine inip havuzu karşısına geçtik. Gaz kokusu buraya kadar gelmişti. Sanki şehrin ana doğalgaz hattı delinmişti. Adam gözlerime baktı. Bir silah sesi duyuldu aynı anda bir patlama artık bir evim yoktu adamın bahsettiği boğaz manzarası dışında. Gülümsedi adam ve silahın kabzasıyla burnumu dağıtıp arabasına bindi. Kurduğu son cümle teselli ediciydi.
 - Sinir bozucu derecede yakışıklı bir adamsın dayanamadım ne yapayım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder