28 Şubat 2014 Cuma

yanlış hesabınızla bağdat'tan dönebilirsiniz*

Perdeleri gece uyurken bir türlü kapatmayı akıl edemediğimden her sabaha küfürler savurarak başlıyorum. Gün ışığı kör ediyor gözlerimi ve çoğu kez yarım bırakıyor rüyalarımı. Uyanmak istediğim zamandan erken uyanıyorum bu yüzden ve geç kalmak için üstün bir çaba sarf etmem gerekiyor. Yoruluyorum. Ve büyümenin en güzel yanı olan kahvaltıyı es geçebilmekten sonra büyümenin en sevmediğim yanına geliyoruz. Ayakkabı bağcıkları. Bir ordan bir burdan yapıştırıp çıktığım küçük ayakkabılarımı özlüyorum ama sadece bağcıkları bağladığım süreyle merdivenin son basamağına ayağımı atana kadar. Sonrası hayat sonrası zor ayaklarım olduğu bile aklıma gelmiyor gün içinde ki on yıl önceki ayakkabılarım gelsin. O kadar başka şey düşünüyorum ki o anlarda bana Bağdat'ı sorsalar tarif edebilirim. Ancak on beş adım sonra kendime gelirim oda Bağdat ne lan diye değil. Yanlış tarif ettim sanırım diye. İşte böyle aklım fazlasıyla karışık oluyor sabahları. Belkide bu yüzden uyuyup sabahları pas geçmek istiyorum. İnsanlar bi başlasınlar güne koşuşturmacaralar dil ucuyla merhabalaşmalar bir yapılsın ben sonra uyanırım. Hem belkide uykuda sizin adınıza da utanırım belli mi olur. Sizi sizden çok düşünürken sizin adınıza utanmamak olur mu? Size borçlu olmak istemem bu bi utanç bile olsa. Biliyorum günahınız için şeytanlara pazarlığı girişiyorsunuz geceleri. Sonuçsuz olan her girmişimin sonunda ona beddualar saydırıyorsunuz. Siz ayaklarını unutanlar, siz fakirlerinden utanıp kılını kıpırdatmayanlar siz Tanrıdan korkmuyorsunuz. Sizin asıl korkunuz şeytanın yanında olduğunuzu bilmek. Sizi asıl yaralayan tarafınızı seçmiş olmak. Korkmayın size Bağdat'ı tarif edebilirim isterseniz. Yanlış hesabınızla Bağdat'tan dönebilirsiniz. Bana tek bir şey söyleyin zaman neden bu kadar hızlı ben neden böyle eksiliyorum. Daha ölmeden yok olur muyum size soruyorum. Susun size yakışan sessizlik size hiçbir şey yakışmıyor aslında ölçüsüz vücutlarınıza kaĺıpsız ceketler giymişsiniz elleriniz sanki yokmuş gibi. Belki de saklıyorsunuz günah görünür kılındı artık ve elleriniz kararmış belkide. Kalbinizi hiç merak etmiyorum zaten çoktan görev dağılımı yapılmış bir makineye çevirmiştirsiniz bile. Gelin gelin tarihin soysuz piçleri sizler ancak ayakkabılarımı bağlarsınız. Perdelerimi ben çekerim girmeyin evime girmediğiniz bir orası kalsın ve şimdi çekin gidin. Yükünüz ağırdır bilirim ama eşeğe yükü sorulmaz vurulurda vurulur ahı duyulmaz. Niğde uzak değil daha uzağa gidin isterim ve çaldığınız hayallerin sizi uykularınızda boğmasını dilerim. Benden bu kadar şimdi size alışılmış yüzsüzlüğünüzle hiçbir şey olmamışda bir işiniz çıkmış gibi gitmek düşer. Belki de maldivlere hem ne dersiniz belkide uçuyordur zenginlerin eşekleri.

22 Şubat 2014 Cumartesi

haklı suskunluk

bir ölümden sonra içine gizliden yerleşen o neşeden geliyorum
aylardır görmediğin insanların yılların sıcaklığıyla sarılmasından
ölümün ardından insanı en zor durumda bırakan anlardan geliyorum
belirli günler ve haftalar gibi bir yıllık hatırlanma merasiminden


bir ölümün ardından ilk kez gülümsemekten geliyorum

gideni kalbinde sonsuz bir merdivene koyup
elinle aşağı daha aşağı doğru itelemekten geliyorum
üstüne set çekip her şeyin sağlamlığına güvenmekten


ben insanlıktan geliyorum 

acının basitleştirdiği kalplerden
ölüme razı gelip köşene çekilmekten geliyorum
içten içe bildiğin bütün küfürleri etmekten
yanlış giden bir şeyler var ama ne?

13 Şubat 2014 Perşembe

Gökkuşağından yollar

Resimler yapardım küçükken okula daha başlamamış yaşımı sağ elimin tüm parmaklarını açıp rahatça gösterirken. Beş derken kendimden emin. Yazı yazmaya hiç meraklı değildim ismimin bile benim için varoluşu seslerden ibaretti bir kez olsun ismimi yazsana dememiştim kimseye. Hem pek düzgün kalem tuttuğumda söylenemez o zamanlarda.
Tabi bunların yanında birde beni resme iten mutlaka rengarenk boya kalemleri olmuştur. Rengarenk deyince öyle çok zannetmeyin altılıdır en fazla on iki yada. neden daha fazla değil bilmiyorum belki çocukluğumdan bu kadar yetercilikten, belkide imkansızlıklardan. İmkansızlık kelimesi ne kadarda uzak oysa o  yaşta aklıma. Ne kadar da yasak masumiyetime neyse. İşte böyle başlıyor resimle hikayem çizdiğim dağ çizdiğim ev sağ tarafındaki nehir üzerindeki köprü hep aynı. Sonradan çizmeyi öğrendiğim martılar bile. Sürekli bir tekrar halinde kusursuza yaptığım yolculuk. Yarım kaldı. Artık hiç resim yapmıyorum. Aldığım aferinlerin zaman boşluğunda kaybolup gitmesinden beri. Tek önemsediğim görüşün geçmişin uzak bir köşesinden el salladığı günden beri. Çizgiler uzak bana. Artık mutlu bir hayatın imkansızlığını görüyorum. Nehrin mavi sularının kuruduğunu daha kurumadan köprünün altından çokça aktığını biliyorum. Martıların dağlarda olmadığını.
hiç deniz görmeden ölen insanların cennete gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Ve bu şansı yitirdiğim için üzülmüyorum. Niçin cennete gittiğimi sorduğumda deniz kıyısında ki insanları gösterecek olduklarını düşündükçe denizi kucaklıyorum adım adım maviye bulanıyorum.
Cennet diyorum çünkü bütün güzel insanlara ölümün yakışmadığını biliyorum. Bütün ölümlerin erken, erken ölümlerin tarifsiz olduğunu. Cennet diyorum başka türlüsü güç umuda tutunuyorum oysa umut kızgın demir, kor ateş yanıyorum farkında değilim, farkına varıyorum bütün kapılar kapalı. Bütün sesler kesilmiş kalbim bir onun sesi var neden diyorum bu sessizlik duruyorum. Eğer oda sussun istiyorsanız istiyorsanız ki herkes kendi içinde boğulsun kendi yalnızlığına gömülsün rüzgarlı bir sonbahar akşamı. ben razıyım bunada boynum bükük boynum kıldan ince, keşke biri kılıcını indirse.

Beceriksizin Güncesi

Gecenin kalbime yüklediği ağır yükün altında kalıyorum, eziliyorum
Sabah uyanıp hiçbir şey yokmuş gibi hayatıma devam edecek olduğum için kendimden utanıyorum
Oturup bir solukta büyük saati okusam diyorum, sabahı eder miyim? Sonra vazgeçiyorum
bir kaç şiir sonra sonraki gecelerin de omzuma yüklenmeye başlayacağı geliyor aklıma
Geceler bütündür bütün zamanlar gecedir Turgut Uyar'da.

Beceriksizliği kabullenmenin en büyük beceri olduğunu keşfettiğim günden beri işe yaramaz bir insan sürüsü içinde gökyüzüne bakarak ilerliyorum
Becerikli olduğunu zannedip bir beceriksize, beceriksizce sorular sormak isteyenlerin olduğunu biliyorum
Henüz onlara cevap vermeye yetecek kadar küfür bilmiyorum
Ve yüzsüzleriyle karşılaşmamayı dileyerek yürümeye devam ediyorum

Yürüdükçe, insanlardan uzaklaştığımı sandıkça, bir çemberin içinde döndüğüm hissine kapılıyorum,
hep aynı yüzlere rastlıyorum
Gökyüzü gittikçe mavileşiyor baktıkça güzelleşiyor, gözümü alamıyorum
Tam o anda bir aptal olduğuma kanaat getirip ikinci en büyük kabullenmemi yapıyorum
Çünkü gökyüzüne yalnız bakıyorum ve bu maviliğin altında sürüden kopmuş bir meleğin dudaklarını öpemiyorum
Ben neden yaşıyorum.

Yalnızlığımın farkına varmamın verdiği süt dökmeyide içmeyi de becerememiş hergün kanatlarını yoklayan bir kedi hissi yaşıyorum
Ruhumu Paris'e bedenime Afganistan'a gömmüşlerde benim bundan yeni haberim olmuş gibi telaşlanıyorum
Kötü hissetmeme sebep olan herkesin güzel hissettiren şeylerle meşgul olduğunu öğrenmem daha da kötü hissetmeme sebep oluyor
Davalı olanlar yüzünden otopsi olup tekrar gömülüyorum çıktığım çukura.

Toprak elektriği alıyor sadece
Onunda bir faydası yok acılara
Ruhuma değen bütün parmaklar geride izlerini bırakıp giderken,
ben eskitilmiş bir kot gibi duruyorum taşlama atölyesinin tezgahında
Her gece akciğerlerimi tüketiyor, her gece kanser oluyorum
Nefes almanın en büyük lütuf olduğunu bir kotları taşlayanlar, birde o kotları giyen aşıklar bilir
Ben hiçbir şey bilmiyorum. Koyu bir beceriksizim
Ama beceriksizlerden nefret ediyorum en çokta kendimden
Bu sayede insanlardan nefret edecek pek vaktim kalmıyor, onları umursayacakta.

Birgün erkenden kalkıp ortadan yok olmak istiyorum
Ama mümkün olmadığını biliyorum ve bildiğim için bunu, herşeyden çok istiyorum çekip gidebilmeyi göç eden kuşlar gibi
Herkes gibi değilim ben, gökyüzü mavi gökyüzüm tepemde ama kurumuş denizlerim, tuzlarına bile hasretim
Özlemeyi diyorum belki onu becerebilirim
Bütün beceriksizlerin en iyi yaptığı işin özlemek olduğuna kanaat getiriyorum
Bir uçurtma yapıp rüzgara salıyorum diğerlerininkini izliyorum
Ruhum tutsak ruhum geçmişimde saklı, ve özgürlüğün en güçsüz anı benim başına buyruk uçurtmamın dolandığı uçurtmalara bağlı.

2 Şubat 2014 Pazar

aşk'ın ihtilali*

Bana anlatmayı düşünmedin mi hiç olanları?
Seni dinleyemeyeğimi düşünmüş olamazsın
Düşünmezsin değil mi?
Kurduğun her cümleyi bir kitabın sayfalarını çevirircesine heyecanla takip ettiğimi unutmuş olamazsın
O denli bir hafıza kaybı yaşayamazsın değil mi?

Söyle o zaman neydi sebep?
Dünya'nın diğer tarafına geçmek mi?
Kötülüğe mi merak salmıştın,
Yoksa özgürlüğeme?
Kahrolsun Fransız ihtilali
Burda da gelip buldu beni

Yoksa yaşadığımız şeyin aşk olmadığında mı karar kaldın
Nasıl oldu ki?
Alışkanlıklar mı takıldı aklına?
Alışkanlık diyemezsin o kadar zaman geçmedi ki daha
Çayı kaç şekerle içtiğimi bile bilmezsin
Sorsan bende gözlerinin rengini hatırlamam

İtiraf ettim işte hatırlamıyorum hatırlayamıyorum bir türlü
Göz göze geldiğimiz anlarda yerinden fırlayacak gibi olan kalbiminde etkisi var bunda
Daha önümüzde çok zaman olduğunu düşünmemin de
Hayır etki demeyelim buna
Bu düpedüz suç kapsına girer
Suçlu kalbim, zaman ve yanılgım

Sana sorsam sen ne söyleyebilirsin ki?
Ne kadar şey biliyorsun, ne kadarını hatırlıyorsun
Bir keresinde güzel bir kadından duymuştum
Hayır hayır
Kıskandırmak değil niyetim bilirim kıskanmazsın
Öyle bir beklentim de yok zaten
Niyet ve beklenti aynı kapıya çıkar dersen yanılırsın ama sen bilirsin
Suçlamalarını kabul edebilirim

Duyduğuma gelelim, güzel kadını geçip
"İnsanlar senin hakkında seni şaşırtacak kadar çok şey bilebilir
Ve en kötü tarafı
Çoğunun yüzüne karşı söylenemeyecek şeyler olmasıdır"
Varsa yüzüme karşı söylemediklerin
Buyur seni dinliyorum fazla heyecanlı değilim, alışkın olduğun gibi
Ama kulaklarım sende
Yinede duymak istiyorum sesini

Alışkanlık dediğimi fark ettin mi?
Onun yüzünden terk etmedin değil mi beni?
Onun yüzünden alışkanlık yaftasını yapıştırmadın aşkımıza
Doğruyu söyle, duymak isteyeceğimi bildiklerini değil
Hiçbir doğru senin kadar yarayalamaz beni korkma
Hem ölüm bir kez yoklar insanı aynı yerden
Ben kalktım düştüm yerden
Korkma