1 Kasım 2015 Pazar

puslu aynaların portresi*




Kendimden kaçıyorum
İçimdeki kalabalıktan
Yankılanan seslerden
Sorulardan kaçıyorum

Veremediğim cevapları kumbaramda biriktiriyor
Yatmadan önce tekrar ediyorum
Günün sonunda hep haklı çıkıyorum
Hep haklı çıkıyorum, cevap verecek kimse yoksa

Cevap verecek kimseyi istemiyorum
İstemiyorum kimse beni anlasın
Hem beni, hem kendini kandırsın
Çıkarsın kabuğumdan, insanların arasına katsın

Gülmek istemiyorum çaresiz esprilere
Katlanmak istemiyorum kimseye
Kimsenin hayattan şikayetlerini dinleyecek halim yok
Aynı cümleleri farklı insanlardan duymaya,
aynı cevapları vermek zorunda kalmaya katlanamıyorum.

Cevapları değiştiriyorum, insanların yüzleri asılıyor
Kalpleri paramparça olmuş haldeyken bile haklı çıkmak istiyorlar
Onlara istediklerini bir türlü veremiyorum

Ben tavsiyelerin insanı değilim,
Pişmanlıkların ya da yarınların
Ben önündeki düz çizgiye bakarak yürüyen,
Önüne çıkacak ilk engele çarpıp paramparça olmayı beklemenin insanıyım
Elimde olmadan geldiğim dünyayı, yine elimde olmadan terk etmenin

Bunlar, ayakları dünün içine batmış ve mutlu yarın hayalleri kurarak
yavaş yavaş ölenlerin anlayabileceği şeyler değil
Bunlar, sabah kahvaltısında çayını içerken
günlük gazeteleri okuyanların anlayacağı türden şeyler değil
Bunlar, kaybetmenin ne demek olduğunu bilenlerin,
bire bir ekleyince iki ettiği gibi, birden bir çıkarınca da geriye koca bir sıfır kaldığını bilenlerin anlayacağı şeyler
Sıfırdan başlamak diye bir şey olamadığını,
sıfırın bir hiç olduğunu bilenlerin anlayacağı şeyler
Eğer anlayamıyorsanız, ne mutlu size.


9 Temmuz 2015 Perşembe

kaybedenin şiiri*

Rüya görmüyordum uyurken
Yarı ölüydüm sahiden.
Kaybolmuş gibi dolanan ellerinin değdiği yerlerden
kalbime koşan canlılıkla her gün yeniden dirilmeden.
Kuşlar kafesinde huzurlu, kilitli kapılar zorlanmamışken.
Zaman bile durmaya niyetleniyorken.

Parmaklarını şıklattı Tanrı, 'hareket' dedi.
Seni gönderdi.
Nede olsa, her şey bir kadınla başlar ve biterdi.
Öyle de oldu.
Çok geçmeden
dünya, yalnızca meyve bahçelerinden,
güneşli günlerden ibaret olmadığını hatırlattı,
Başa döndü her şey.
Bir rüya bölündü, kimse uyanmadı.

Bir bıçağın üzerinde koşuyorum şimdi
Bölünene kadar.
Ucuna gelebilirsem atlarım diyorum
Atlarım, ellerinin yetişemeyeceği yerlere düşerim
Seni görmeyeceğim
Kör olacağım yerlere.

Bütün hesapları yapıyorum giderken
Hem kaçıyorum hem kaybetmekten korkuyorum.
Kaybediyorum
Korkmam yoksa.
Kimse korkmaz,
Olacakları görmeden.
Çözülmez yüreği insanın, bir ölüyü alnından öpmeden.

Sarılıyorum şimdi ellerinin değdiği yerlere,
Siliyorum izlerini.
Harekete karşı durmanın bedelini ödüyorum.
Yürümeyi reddettiğim yolları koşuyorum.
Gecenin ortasında bir ateşe üflüyorum,
Bir merdiveni çıkıyorum, hızlı hızlı
Ben diye sarıldığım gölgeyi, sen diye itiyorum
İntihar süsü veriyorum ölümüne.
Hiç sesimi çıkarmıyorum
Tıpkı senin gibi.


6 Temmuz 2015 Pazartesi

gün sonu*

Kuşlar kanatlanıyor çatılardan
Kapalı pencereler açılıyor
Yemek kokuları yayılıyor havaya
Evlerine dönüyor insanlar
İşkencenin sonunda

Hızla geçiyor trenler şehrin göbeğinden
Altında ezilmek isteyenleri görüyorum
Cesaret edemiyor hiçbiri
Ölümün son olmadığından korkuyorlar
Acının son bulmayacağından

Hepsinin yerine tek tek atlamak istiyorum
Bana hem üzülsünler hem hayran kalsınlar istiyorum
Rayların soğuğunu hissetmeden ölmek
Geç kaldığımı bilerek yetişmek istiyorum
Gitmek istiyorum, kimseye elveda demeden


20 Mayıs 2015 Çarşamba

duvar*

bir duvar içimde
ne söylesem dönüyor yüzüme
kanıyorum kendime.
onca yemin içinde
öfke dolu olanları buluyorum
bir çıkar yol arıyorum
duvarlara çarpıyorum

duvarlarım yıllardan beri yükseliyor
içine gömülüyorum
çocukluğum, uykusuz gecelerim,
öfke nöbetlerim
ben beni hatırlamak için
belki de ölmeliyim
gözlerim kapalı görmeliyim

bir kuş olacağım yok
zincirlerimi kıracağım yok
aklıma kıyacağım yok
ama denemeliyim
parçalarıma bölünene kadar
gece mehtaba kadar
bu duvarların ardına erişmeliyim
göğü göğsüme göre biçmeliyim

10 Mayıs 2015 Pazar

kaderin ateşlediği yumruklar*

Yumruklarım yerçekimine yeniliyor
Fazla uzakta duruyorsun
Gardını bile almıyorsun
Benim tükenmemi bekliyorsun

Bu adil bir dövüş değil,
Ben acımı dindirmek için savaşırken
Sen yalnızca kazanmak için savaşıyorsun
Ben kafamın içinde de bir savaş verirken
Sen yalnızca beni yere sermeyi düşünmekle meşgulsün

Hayır, bugün burada kimse kazanmayacak
Yumruklarım suratına indiğinde,
Seni yere serdiğimde
Geçmişim çıkıp gelmeyecek gömdüğün yerden
Kaldığım yerden devam edemeyeceğim asla
Asla eşit şartlarda mücadele edemeyeceğiz

Hem öfkemi diri tutup hem değişmemeye çalışacağım
Biliyorum zor
Ama ipin üzerindeysen
Ya karşıya geçmeye çalışacaksın
Ya aşağı bırakacaksın kendini
En zorudur basit çözümler
Görmezden gelmeyeceksin

Hadi vur bütün gücünle
Bir zafer daha yakışır geçmişine
Ama tarih güçlünün zaferini değil
Zayıfın mücadelesini yazar

Bugün burada yazılacak tarih
Yerçekimine karşı, sana karşı
Kaderin ateşlediği yumruklarla yazılacak

Yüzüstü yatanlara inat
Vazgeçenlere inat
Cesaretsizlere inat
Bir ders verilecek korkusuzlara
Kaderin ateşlediği yumruklarla
Yere serilecek hayaletler


12 Nisan 2015 Pazar

sondan bir önce*

İnceliyorum günden güne
Sen ne yöne, nasıl çektiğinin farkında değilsin
Kopacağım
Kopacağım elbette
Bir yarım elinde kalacak
Şaşıracaksın sen bu duruma
Haklısın kim olsa şaşırır
Aklı karışır biraz

Ben beklediğim halde kanayacağım koptuğum yerden
Olacakları bildiği için üzüldüğü halde
Olunca tekrardan üzülüyor insan diyeceğim kendi kendime
Aynalara bakmayacağım
Yüzümü insanlara dönmeyeceğim
Yüzümü dökeceğim, bütün sevdiğin günlere
Seni sevdiğim günlere

Güneşli bir günün ortasında gök birden kararacak, yağmur yağacak
Ama nasıl yağmak
Sürahiyle, bardağı ıskalamışçasına
Ben tek bir adım atmayacağım,
Olduğum yerden bir yere gitmeyeceğim,
Sen gelene kadar.
Sen gelmezsin biliyorum
En azından bana düşkün hayaletin
Bekleyeceğim

Sen o sırada benim aklıma dahi gelmeyecek şeylere güleceksin
Bir sigara küllükte içilmeyi beklerken,
Yan masada bir sigara küllükte boynunu bükecek, ateşe veda edecek.
Sen, elinde kalan,
ne yapacağını bilemediğin parçamdan
çoktan kurtulmuş olacaksın o sıra
Belki denize, belki toprağa,
belki mutfaktaki çöp poşetinin dibine
Kimse görmesin diye
Kimse bilmesin diye

Ama bana getirmediğin,
ne olduğunu ben de anlamadım demediğin sürece
Bileceğim sende de değil, bende de
Ziyan olacağım yani,
Güneş'i yakalamaya uğraşırken
Uçurumdan düşmüş olacağım
Çakılana kadar mutlu olurum belki
Belki sırtüstü düşerim
Güneş'i görürüm, sonumu görmem
Görmediğim şeylere inanmakta güçlük çekiyor,
gördüklerime de inanmak istemiyorum zaten
Duruma da uygun bir son olur

20 Mart 2015 Cuma

bildiğin gibi yapma çocuk*

Bana masal anlatma çocuk
kalbini sök elime ver
ben de biliyorum
dünyanın katlanılmaz bir yer olduğunu
hatırlatmayı bırak

bir kuşun kanadını
bir yılanın zehrine
tercih edersin sende
kim etmez ki

merak iyi bir şey değil çocuk
kefeste kuş ol
petekte arı
zor gökyüzünde
martı olmak

kuvvetle muhtemel*

Ben sabretmeyi bilirim
Ayaklarımı buz gibi soğuk suda bekletebilirim
İstediğin kadar
Pes edene kadar güreşirim bu dünya ile
Kuşları seyre dalar denizin kokusunu içime çekerim

Telaşa kapılmam ben
Acının her türlüsüne alışığım
Hangi yandan gelirse gelsin
Vurup geçer yağmurlar, zincirinden boşanmış rüzgarlar
Ben yazı beklerim
Ekinlerin üzerinde parmaklarım
Dolanırım ezbere bildiğim hasret tarlalarını

Türküler söylemem ben
İçimi acıtan hiçbir şeyi dile getirmem
Islık çalarım
Hem sessizlik bölünür
Hem beceriksizliğime gülerim
Pek sevmem kendimi

Aklımın ihanete uğradığım zamanlar çoktur benim
Sağlam bir hafıza, sağlam bir kalp vermiş Tanrı bana
Dengelemiş dünya gibi
İyilik ve kötülük gibi
Birbirinize ağırlık yapmadan yürüyün demiş
Arkamızdan itmiş
Muhtemelen düşmüşüz biz
Düştüğümüz o yerden
Bir daha da kalkamadık zaten

Aslında kalkanlar da var, görüyorum
Güneş'e doğru kollarını açıp koşuyorlar
Hiç yorulmuyorlar
Ben gözlerimi kapıyorum
Ekinlerin arasında, Tanrı'nın bıraktığı yerde duruyorum
Biliyorum çok kızacak o gün gelince
Boşa zamanımı harcadın diyecek

"Zaman'ın efendisi sensin
İstersen o güne dönebiliriz
Ve ben de durmadan koşarım
Sen bana değil, ben sana gelirim"
diyeceğim

Bu bencilliği yapacağım
Bütün o koşanlara sırtımı dönüp
Kabul olmayacağını bilerek
Bir adım öne çıkacağım
Sen koşup gelmeyeceksin kalabalığın arasından
Bu manzara karşısında da metanetini koruyacağına eminim
Ya da sadece umrunda olmam
Bilemiyorum 

O sırada pek aklıma geleceğini sanmam
Ama şimdi geliyorsun ya ihtimal kuvvetleniyor
O gün için
Sonrası için
Öncesi için
Her zaman için
İhtimaller kesinlik kazanıyor daha ben cümlemi bitirmeden

Tanrı'm dünya çok hızlı dönüyor
Uzun zamandır buradayız
Hepimizin başı dönüyor
Hayal dünyamızda yaşıyoruz
Hiçbir şeyi olduğu gibi görmüyor
Her şeyi istediğimiz gibi görüyoruz

Bu bir armağansa da al geri
Çok canımı acıtıyor sonrası
Gözlerini kapatınca dönmez ya başın işte öyle
Çok kötü oluyorum sabahları
Dünya tüm gerçekliği ile karşımdayken
Savunmasız ve hiçbir şey beklediğim gibi değilken
Bütün bunlarla her sabah yüzleşmek zorundayken

Bu dünya öldürüyor beni
Geçen zaman değil 

12 Mart 2015 Perşembe

kalbin beni hayatta tutan*

Ağır adımlarım
Kör bir akrobatım
Kalbin ve kalbim arasında
İp gergin, olabildiğince uzağız

Yaklaştıkça düşerim diye de korkuyorum
Gerginleştikçe kopar diye de
Aynı sona doğru bir yolculuk gibi
Ama kalbin beni hayatta tutan

1 Mart 2015 Pazar

hayır sen ateş etmedin*




Hayır, sen ateş etmedin
Ama içim delik deşik
Birkaç kelimene kıysaydın,
Belki bir gülüşte benim için ayırsaydın bir kenara,
Böyle olmazdı
Azgın ırmaklar kıyadaki taşları boğmazdı

Geceleri odama meteorlar gibi yağmaz
Dünü, bugünü, yarını istila etmezdin
Hepsini bayrama çevirirdin
Sonsuza kadar gayrı resmi tatil
Sadece birkaç kelime

Panayırlar kurardım senin için
Palyaçoları ağlatır, beraber gülerdik
Bir aslanın kafesinin kilidini açar,
Kimseye söylemezdik
“ip var” diyenleri duymaz,
Alkışlamaktan deliye dönerdik
Birkaç kelime, birkaç gülüş mesafesindeydi her şey
Bir milyon ışık yılı uzakta gibi gürünse de

Hayır, seni suçlamıyorum
Sen silahını çekmeden ateş aldım ben
Şeytan doldurdu, aceleye geldim
Gözlerinin önünden ışık hızıyla geçtim, görmedin
Görseydin, tetiği çekmeni beklerdim
Vurulmadım, ölmedim
Bir kalbin zehrini emdim
Hala sevebilirim


22 Şubat 2015 Pazar

çürük elma*



Hayat, yaşlı bir ağacın en geç dalındaki elma
Zıplasan yetişemezsin,
dalına çıksan seni taşımaz
Gözlerini kapasan da uzanamazsın, dört açsan da
Ne kendini suçlayabilirsin bunun için
Ne durmadan uzayan ağaçları

Hayatın bir düzeni var
Her şeyi silindirle düzlemek
Ezip geçmek baş kaldıranları
Kat kat yığmak insanları
Ölü kentler inşa etmek gibi
Geçmişin sevimliliği buradan, son bulan acılardan geliyor
Sonu gelen mutsuz insanlardan,
umudun aromasından 

Evet, hayatın bir elma olduğunu iddia eden de benim
Bir silindir olup üzerimizden geçtiğini iddia eden de
Evet, tutarsız biriyim
Evet, o elmaya uzanma cüretini gösterdim
Boyumun ölçüsünü aldılar o uzun ağacın dibinde
Kafamı çarptım, kafamı çok sert çarptım
İnanmazsın güneş daha yeni batmıştı
Gözlerim değil gün kararmıştı

Biliyorum, ben bütün biletli seyircilerin aksine
ayakta izleyeceğim artık hayatı
Kaçırdığım fırsatın ve muhtemel cezamın farkındaydım
Ama yine olsa yine denerdim
Zamanında Adem kovulmasaydı cennetten
Düşmanınız bendim

Kurşuna dizerdiniz muhtemelen beni
Belki on bin yıl sonra
Ateşli silahlar icat olunca
Üzerimde denerdiniz
Son arzumu bile sormazdınız
Bir elma diyemezdim ben

İlk katil, bir cellat olurdu
İlk ölüm, bir idam
Belki de, insanlık olarak daha hızlı koşardık bugünlere
Daha çabuk yorulur, daha çok hırslanırdık
Daha çok pişmanlık birikirdi içimizde
Ve benim bunda payım:
Atilla'nın kadehindeki zehir kadar olurdu


19 Şubat 2015 Perşembe

dört duvar, bir masal*

Kapatın kapıları geçin oturun
Anlatın başınızdan geçenleri
Biz çay dolduralım
İçine hayretlerimizi katalım
Siz yitirmeyin sıradanlığınızı
Uzatın harfleri,
bir çocuğun kulaklarını çeker gibi

Hiç soru sormayız biz; korkmayın
O masallar bizim gerçeğimiz
Onlara inanmazsak dünya hiç
Kapıları kilitle git

Bölmeyeyim ben sizi
En son kopmuştu tel
Çıplak ellerinizle tutmuştunuz
Elektrik kesilmemiş olsa ölmüştünüz

Sizi tebrik ediyorum
Hayatta kalmışsınız
Ama modern çağların Zeus’u olma fırsatını da kaçırmışsınız
Siz çok üzülmezsiniz sanırım buna
Çok tanrılı dinlerin, çok tanrılarından hiçbirini tanımazsınız
Ve bunu bir eksiklik saymazsınız
Sayılamaz da

Masal anlatıyorum odanın birinde gecenin bir yarısı
Duvarlar tepki vermiyor
“Ey ruh geldiysen üç kere vur”
Hiç ses çıkmıyor
Işıkları kapatıp açıyorum
“yapma oğlum kesecek”
Fizik imkân vermiyor hayatın bütün güzel yanlarını yaşamamıza
İlla bir yerden kısacak
Tamam, bilime çok şey borçluyuz
Ama bilinmeyene her şeyimizi

Pencereden uzak dur
Siper al, silahına davran
Yiğitçe ölmektense
Korkakça yaşa, kaç
Kim bilir yarın neler getirecek?
Kimse defterini kendi kapatmamalı
Siz! siz gittiniz mi?

Işıkları kapat, camları açma
Anneni dinle, çok bağırma
Bir şeyleri unuttuğunun farkına vardığın anı düşün
Durum kendi kendini ispat etsin
Sen ağla, sen konuşma
Unut, unutma
Unut, unutma
Alışmadan karanlığa
Gözlerini kapa
Siz! siz var mıydınız?

28 Ocak 2015 Çarşamba

zaman(ı) öldürmek*

Geç karşıma
Bana anlamsız şeyler anlat
Hızlı giden toplu taşıma araçlarından
Yayalara yol vermeyen şoförlerden
Annelerimizi depresif hallere sokan dizilerden
Aklına ne gelirse ondan bahset
Ben yokmuşum gibi 
Kendi kendine konuşurmuş gibi
Ama bunu delilikten çıkarıp meşru bir hale getirmek için karşına beni oturtmuş gibi
Ben sağırmışım gibi

Umutsuzluğa sürüklendim şimdi ben
Eğer bütün bunlara rağmen anlatmayı başarırsan
Ben yokmuşum gibi, ben duvarmışım gibi, ben sağırmışım gibi
O zaman ben başlarım anlamsız şeyler anlatmaya
Çünkü canım yanar
Benim canım ne zaman yansa
Ya susar otururum bi köşede
Ya çözülür dilimin kemiği 
Ama bir köşede oyuncağını kaybetmiş çocuklar gibi duruşumu daha çok seviyorum
İçime dönüyorum
Hem kimsenin kafasını şişirmiyorum

Ama konumuz bu değil şimdi
Aslında konumuzun ne olduğunu ben de bilmiyorum
Bir konumuz olsa zaten ulaşmak istediğimiz bir sonuç olurdu herhalde
Ben yalnızca seninle bu masada zaman öldürmek istiyorum
Zamanın canını okumak istiyorum
Aleyhime işleyişine aldırmadan
Görmezden gelmek istiyorum bir süre geminin dibindeki deliği

Sen anlatmak istemiyor musun?
Hiçbir şeyi mi?
İlgini çekmiyor mu bütün bunlar?
Toplu taşımaya binmiyor musun?
Bütün şoförler yol veriyor mu sana?
Annen hiç televizyon seyretmiyor mu?
Olabilir, hepsi olabilir
O zaman başa alıyorum
İstediğin bir konuda konuşmak ister misin?
Ya da istersen sadece anlat, ben dinlerim; sen rahatlarsın
Sonra ben arkandan bakarım; sen gidersin

Ben de anlatmak isterim bi ara
"Aşk en büyük aptallıktır
Karşılıksız sevgiyi yalnızca kediler hak eder
Yalnızca onlara verdiğiniz sevginin ziyan olduguna üzülmezsiniz
Ziyan olacağını bilirsiniz
Allahım ne kadar acınacak haldeyiz
Kalbi beyinden bu kadar uzak yaratmasaydın keşke"
Bak görüyor musun anlamsız şeylerden bahsetmek hiç de zor değil
Deneseydin keşke


24 Ocak 2015 Cumartesi

bıçak*

Boynumu bir bıçağın sırtına yaslıyorum
Ağzımdan çıkar çıkmaz bölüyor kelimelerimi
Cesaretim kırılmıyor, cesaretim kesiliyor
Nefretim, boynumu dayadığım bıçağın ağzını biliyor
Nefretim, kendi kuyumu kazıyor

Ne çok şey öğrendim oysa insanlarla mücadele etmeye çalışırken
Hızla giden bir treninin önüne atlanmayacağı gibi
Arkasından da bakılmayacağını mesela
Ve aklımın almadığı daha bir çok şey
Ama anlamını yitiriyor işte her şey zamanla
Karla kaplı dağlar ihtişamlarını yitiriyor
Sürüsüne uymayan kahraman kuzuyu kurt kapıyor

Bir bıçağın sırtına yasladığım boynum
Hayatım oluveriyor
Bir yastıkta uykum, bir koltukta ağrım olurken
Ve bütün dağıttıklarımı toplamanın derdine düşüyorum bu dar vakitte
Dur diyenim yok
Söylediklerimi anlayanım yok
Kelimelerimi ağzımdan çıkar çıkmaz bölen bu bıçağı seviyorum
Bütün faturayı ona kesiyorum

Konuşmayı yeni öğrenmişlerden farkım yok
Anlaşılmıyorum
O kadar küçük, o kadar tahmin edilebilir kelimelerle konuşmadığımı biliyorum
Ve nefretimin gölgesinde parlamaya fırsat bulamayan bıçağın
Onları küçültmeye yetmediğini de
Ama bu bıçağın sırtında uyku
Bu bıçağın sırtında huzur mümkün değil
Ve mümkün olmayan her şeyin albenisine kapılan ben
Engel olamıyorum kendime

Gözlerimi kapıyorum
Gözlerimi sımsıkı kapıyorum
Burada uyuyacağım, bu soğukluğu hissederek
Rüyamda bir cellat olacağım
Boynunu vuracağım masumların
Ve bir masum olarak uyanacağım
Olmuyor
Ruhu kirlenmiş bir mahluk olarak başımı usulca kaldırıyorum
Bıçağın sırtından göremediğim merhameti ağzından bekliyorum

Gözlerimi kapıyorum
Gözlerimi sımsıkı kapıyorum
Boynumu yaslıyorum
Kelimelerim benimle birlikte bölünsün
İyinin kötülüğü, kötünün iyiliği gözlerinde görünsün
Tanrı son bir kez gülsün
Sonra bizimle birlikte gömülsün

22 Ocak 2015 Perşembe

merdiven*

İçime çeksem tüm şehri
Bütün pasını kirini
Bir bir yutsam merdivenlerini
Bütün ayak izlerini

Eski bir şarkı mırıldansam
Yalnızca nakaratını hatırladığım
Nakaratı yalnızca seni hatırlatsa bana
Yalnızca sana koşsam kayıplarım arasında


12 Ocak 2015 Pazartesi

kendine yetmeyen kelimeler*

Senin için kızgın ateşte dövdüğüm kelimeleri kalbime basıyorum
Kalbimde senin izlerinden yollar uzadıkça uzuyor
Gökyüzüne baktığım zamanları artırıyorum
Uyuduğum saatleri artırıyorum
Seninle baş başa kalmak bu kadar kolay
Bu kadar acı verici olmamalı

Bildiğim bütün kelimeleri unutuyorum
Bütün şiirlerin ilk dizelerini
Ezberimi bozuyorsun
Dünyamı orta yerinden bölüyorsun
Kızıldeniz yalnızca çocuk masalı olarak kalıyor
İçimde bir atış talimi var sanki
Mermiler hedeflerinden hiç sapmıyor

Ne acı bütün bunların bir şiire konu olması
Ne acı hepsinin cevapsız kalması
İnsanın kendini her seferinde avutmayı başarması ne acı
Kırılmalı bütün aynalar kesilmeli bütün yüzler
Acının tarifi değişmeli
Bu kelimeler hoş değil
Bu kelimeler bıçak kadar keskin değil
Bu kelimeler kimseyi ağlatmaz
Bu kelimeler kimseyi öldürmez

8 Ocak 2015 Perşembe

şiir eylemsizlik prensibinin temelidir*

Yine aklıma geldin
Yerli yersiz gelişlerin
Sıklaştı bu aralar
Kendimi apartman boşluğuna doğru tüküren çocuklar gibi hissediyorum
İntihara meyilli bireyler için ilk adım
Önce at sonra atla
Önce düşür sonra düş
Önce tükür sonra yala

Konu biraz senden sapar gibi oldu
Moralini bozma
Sen gülsen
Ben bütün günahlarım bağışlandı sanıyorum mesela
Hala idrak edemedim bunun senden bağımsız bir şey olduğunu
Senden bağımsız her şeyin zamanla öleceğinden yanayım ben
Aslında her şey zamanla ölür
Ama senden kopan koptuğu anda ölür

Ben seni övmek konusunda biraz sorunlar yaşıyorum
Beceremiyorum güzel gözlerinden bahsetmeyi
Gözlerinin bir kuyudur sevgilim merak eden çıkamaz
Sevgilim dediğimi ben de fark ettim ama başka ne diyebilirim ki
Canım mı?
O kelimeyi 'yok canım derken annemin teyzesine bile söylüyorum
Derslerimi sorduğunda
Üstelik kadını sevmiyorum

Bir şiir yazalım dedik İstanbul otobanına döndü
Aslında burdan güzel benzetmelerle dönebilirim
Kalbim en çok delik deşik asfalt yollara benziyor mesela
Herkes direksiyonu üzerime kırıyor
Kırmak da güzel kelime aslında
Ama en büyük tahribatı kalpte o yapıyor
Kırmak demişken ulan her şeyi unuttum
Çıkıp diyeceğim en sonunda
Seveceksen sev
sevmiyorsan öleyim

Öleyim dedim diye ölmem herhalde
Hem ölüm dediğin nedir gülüm diye başlayan bir laf vardı
Acayip anlamlı bir laftır
Ama işte doğru ağızlar söylemedi
Neyse geceler neden bu kadar uzun
Artık yalnızca bunu merak ediyorum
Bitmiyor lan uykum da gelmiyor
Aptala çevirdi saatler

Akrostiş mi yazsam acaba?
En son yazdığımda
Masamda oturuyordum
Şiir böyle bir uğraş işte
Aşık oluyorsun ama duvara bakarak yazıyorsun
Gözlerine baksan yok olmaz
Olur, neden olmasın bakabilsek sorun yok
Bakabilsek şiir yok

Newton eylemsizlik prensibini buldu mesela
Mektup kutusunda
Zarfı ben attım
Kendine güvenmeyen adamlar şiiri buldu
Ben çok benimsedim
Şiir eylemsizlik prensibinin atasıdır
Adam hayatın anlamından
sevgilisinin güzel gözlerinden bahseder
Ama olay masada ve karşı duvarın çizgilerinde geçer
Newton'a kızmıyorum kendime kızıyorum
Şiir yazarsan eylemsizliğe devam edersin

Mutsuz olmaktan korkuyorum
Geceleri uyuyamıyorsun
İçinde bir asit yağmuru
Sen uzaktan seyrediyorsun
Ama mutsuzluktan korkuyorsun
Nasıl korka bilirsin zaten içindesin
Mutsuzluk sensin
Etle tırnak yatakla yorgan gibi olmuşsunuz
Hala ne diyorsun git uyu lan
Önce eylemsizlik prensibini reddet sonra da şiir yazmayı bırak
Önce şiiri bırakmam lazım eylemsizlik prensibi şiirden doğdu dersen
Eylemsizlik prensibi diyoruz bak
Şiir masada kaldı şiir sayfalarda kaldı
Hadi bu olay kapandı