24 Ocak 2015 Cumartesi

bıçak*

Boynumu bir bıçağın sırtına yaslıyorum
Ağzımdan çıkar çıkmaz bölüyor kelimelerimi
Cesaretim kırılmıyor, cesaretim kesiliyor
Nefretim, boynumu dayadığım bıçağın ağzını biliyor
Nefretim, kendi kuyumu kazıyor

Ne çok şey öğrendim oysa insanlarla mücadele etmeye çalışırken
Hızla giden bir treninin önüne atlanmayacağı gibi
Arkasından da bakılmayacağını mesela
Ve aklımın almadığı daha bir çok şey
Ama anlamını yitiriyor işte her şey zamanla
Karla kaplı dağlar ihtişamlarını yitiriyor
Sürüsüne uymayan kahraman kuzuyu kurt kapıyor

Bir bıçağın sırtına yasladığım boynum
Hayatım oluveriyor
Bir yastıkta uykum, bir koltukta ağrım olurken
Ve bütün dağıttıklarımı toplamanın derdine düşüyorum bu dar vakitte
Dur diyenim yok
Söylediklerimi anlayanım yok
Kelimelerimi ağzımdan çıkar çıkmaz bölen bu bıçağı seviyorum
Bütün faturayı ona kesiyorum

Konuşmayı yeni öğrenmişlerden farkım yok
Anlaşılmıyorum
O kadar küçük, o kadar tahmin edilebilir kelimelerle konuşmadığımı biliyorum
Ve nefretimin gölgesinde parlamaya fırsat bulamayan bıçağın
Onları küçültmeye yetmediğini de
Ama bu bıçağın sırtında uyku
Bu bıçağın sırtında huzur mümkün değil
Ve mümkün olmayan her şeyin albenisine kapılan ben
Engel olamıyorum kendime

Gözlerimi kapıyorum
Gözlerimi sımsıkı kapıyorum
Burada uyuyacağım, bu soğukluğu hissederek
Rüyamda bir cellat olacağım
Boynunu vuracağım masumların
Ve bir masum olarak uyanacağım
Olmuyor
Ruhu kirlenmiş bir mahluk olarak başımı usulca kaldırıyorum
Bıçağın sırtından göremediğim merhameti ağzından bekliyorum

Gözlerimi kapıyorum
Gözlerimi sımsıkı kapıyorum
Boynumu yaslıyorum
Kelimelerim benimle birlikte bölünsün
İyinin kötülüğü, kötünün iyiliği gözlerinde görünsün
Tanrı son bir kez gülsün
Sonra bizimle birlikte gömülsün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder