4 Ekim 2013 Cuma

ölüm sahilde sıradan birşey değil.

kafası biraz bozuk bir amcaya rastladım dün sigara içmek için bulduğu bankta oturuyordu sigarasını içiyor kendi kendine söyleniyordu aslında kimsenin yanına oturmak huyum değildir ama yürümekten yorulduğum ve denizin en güzel saatleri olduğu gerçeği beni oturmaya ikna etti. amca kendiyle konuşmaktan sıkılmış olacak ki -belkide zevk aldığındandır bilemem hemen muhabbete girdi benimle ben konuşmayı da pek sevmem ama bilirsin ya hani böyle şimdi konuşta sonsuza kadar susarsın be oğlum dediğin anlar olur işte öyle bir anda sonsuza kadar susmaya karar vermesem de o an konuşmaya karar verdim. sohbet etmeye başladık oradan oraya atlıyordu amca yetişmek mümkün değildi niyeti beni konuşturmak değil kendini dinletmekti anladım. 
- evlat bu yaşıma geldim ama aklıma gelmezdi hiç birgün böyle şeylerle uğraşacağım. iki günde bir gidip damarlarıma hiç bilmediğim şeyler takıp diyaliz yaptıklarını iddia eden insanların varlığından haberim bile yoktu. ölümün sıradanlık kazandığı heryerden nefret etmiştirim hep hastane olsun, bir caminin musalla taşı olsun....öhöhöhöh
- birşeyin var mı amca?
- yok evlat korkacak birşey yok ölüm bu sahilde sıradan birşey değil
şaşkınlıkla dinlemiştim amcayı her kelimesine hak vermiştim dünyanın en kötü bir kaç yerini saymıştı az önce bana ve kesinlikle ölüm sıradanlaştıkça korkunçlaşıyordu. kim öldükten sonra bir morg da unutulmak ister ki kimsesizler mezarlığında bilmem kaçıncı kişi olmak aynı mezara gömülen. ama ölüm o kadar gariptir ki insanında olduğu gibi hayat bizi o kadar manyak bir hale getirdiki ölümden sonrasını düşünür olduk cenazem kusursuz olmalı ben bu camiden kalkayım namazımı bu imam kıldırsın şuraya gömün yerim hazır aldım bir ev parası verdim ama değer evim olacak sonuçta ölümde kaçınılmaz son...
böyle paranoyakça bir hale gelmişken insanlar ölüm masal gibi gelmeye bile başlıyor bir zaman sonra önce cennet cehennem hesabıyla kafayı bozuyoruz biraz sonra bir ölümle karşılaşıyoruz en acılısından en yakınından canın yarısından kendimizi akşamın soluk ışıkları altında bir köşeye iğneyle tutrulmuş gibi duran bu evrenin en güzel parçası gibi gelen o sıralarda mahalle meyhanesinde buluyoruz. içiyoruz sabahın ilk ışıklarına kadar belki evdede devam edenler oluyor hiç kimse şarkı söylemiyor o akşam susuyoruz hep birliklikte dünyanın en büyük susukunluğunda içiyoruz kaybolmak niyetimiz, dünyaya iğneyle tuturulmuş bu meyhanenin iğnesini çıkartıp onunla birlikte kaybolmak istiyoruz boşlukta onun içinde elbette. 
sonra uykumuz geliyor aslında uyku falan değil bu ağlamak istiyoruz konuşacak kimse yok anlatmadan ağlamamalı insan gözyaşları şahit ister her zaman bence, her kimin için olursa olsun. hesabı ödemek için elimizi cebimize attığımız anda paraların soğuk birer taşa dönüştüğünü hissediriz kaldırıp hepsini denizi fırlatmak ait olduğunuz yere gidin ağırlık yapıyorsunuz demek istiyoruz. yoksa sadece bana mı oluyor benim cebim mi denizden doluyor.. 
- evlat evlat baksana daldın gittin kusura bakma içer misin diye sormadım al bir tane 
- biraz uyukusuzumda amca ondan olabilir. sigara mı yok amca sağol ben kullanmıyorum 
amca beni daldığım hikayemden çıkardı aldı mutlaka baya zaman geçmiş olmalı şimdi söylediğine göre oda daha yeni vardı oda ayrı bir dünyadan yeni döndü belkide yanyana iki insan ne kadar uzaklara gidebiliyor bazen.
- en iyisi sakın başlama benim neden içtiğimde muallakta ama dumanı içine çekip dolanıyorya sonra üflüyorsun bir iç temizlik gibi oluyor be evlat yaktıkça mutlu oluyorsun garip olansa herşeyin sonunda hep aynı kalması 
- haklısın amca sen banada ver bir tane herkesin arada bir temizliğe ihtiyacı vardır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder