Yağmur bugün ara vermişti. Evinin çatısı üç gündür aralıksız damlatan
Mahmut Efendi; yağmur suyuyla dolmuş plastik kovaları boşaltılıyordu. Emekli
olmaktan artık nefret ediyordu. Kocasından önce ölen kadınlar ettiği gibi.
Nalan hanım öleli iki yıl olmuştu. Yine böyle ilkbahar yağmurlarının bastırdığı
vakitte birden bire evin ortasında yere yığılmış, ambulans yetişmeden ölüp
gitmişti. Mahmut Efendiyi bir başına bırakmış ve gitmişti. Emekliliğinin daha
ilk yıllarıydı tam rahat yaşama vakitleri yani ama Nalan Hanım gitmişti. Mahmut
Efendi çok sarsıldı bu olaydan sonra, dile kolay 35 yıldır sabah aynı saatte
uyanan, aynı saatte karşılıklı kahvaltısını yapan iki insandan birisi artık
yoktu. Giden gitmişti de kalan her zaman olduğu gibi hayatın tokadını yemişti.
Nalan hanımı toprağa verdikten sonra emekli maaşları için bankaya gitmek
dışında hiç evden çıkmadı Mahmut Efendi. Bakkalın çırağı onun sayesinde küçük
yaşta zengin oldu çıktı. Verdiği bahşişleri duyan diğer bakkal çıraklarının
ağzı açık kaldırdı. Ama yapacak bir şey yoktu başka bir yerden alışveriş
yaptığı görülmüş şey değildi. Bahşişleri toplamak için memnun bakkala çırak
olmak gerekti. Tabi bunun için önce Hasan'ın işini bırakması lazımdı. Ama kim
altın yumurtlayan tavuğu satardı ki Hasan'ın böyle bir şeye hiç niyeti yoktu.
Ama küçük mahallenin küçük serserilerinin de bu işin peşini bırakacağı yoktu.
Mahallede Hasan'ı çok kez sıkıştırmışlar tehdit etmişlerdi. Bir kaç kez de
bahşişlerine el koydukları olmuştu. Hasan paranın sıcak yanına sarılıp bütün
olanları sineye çekmişti. Küçük serserilerin şefi Geri dur metin Bakkalın
akrabasıydı bu iş için çok dil dökmüş ama Hasan'dan memnun olan memnun amca
yüzünden istediğini alamamıştı. Ama biliyordu Hasan işi bırakırsa yarını işe
çağrılacak olan kendisiydi.
Bir
hafta sonu, akşamüzeri futbol maçı sonrası terli terli bakkala koşulup gazozlar
içilmiş, Hasan'a tehditkâr tehditkâr bakılmıştı. Geri Dur Metinin gözü Hasan'ın
cebine ilişmişti. Bozuk paralardan delinmek üzereydi sanki. O an karar verdi bu
iş onun olmalıydı. Küçük serseriler çetesini topladı. Evin merdivenlerinde
oturup planlarını anlattı. Aslında sadece onun planıydı ama yaş ihlali yapıp
soysuz piçleri izlemiş bu aptallar anlatılanlardan zevk alıyordu. Hasan'ın
evinin hemen önünde ki rögar kapağını gevşetilecek. Sabah okula giderken Hasan
evinden alınacak ve farkında olmadan rögarın üzerine basması sağlanacaktı.
Böylece muhtemelen bir kaç kırıkla atlatılacak bir kaza yaşanacak ve Geri Dur
Metin iş sahibi olup bahşişleri cebine indirecekti. Mahallenin vergi
rekortmenleri arasına girmiş bir yüz ifadesiyle planı onaylattı çetesine. Oysa
vergi verecek bir tip hiç değildi. Tahmin etmesi zor olamamalı.
Sabah her şey normal seyrinde ilerlemiş, geceden gevşetilen kapağın
yanından pis pis bakarak geçilmiş, Hasan'ın evinin kapısına vurulmuştu. Hasan
kapıyı açtı sol ayağının bağcını bağlarken "hadi okula" dedi Metin.
Bu zamana kadar böyle bir şeyle karşılaşmamış olan Hasan şaşırdı. Ama bunun bir
barış mesajı olabileceğini düşünüp “tamam” dedi “gidelim.” Anne ben çıkıyorum
kahvaltımı bitirdim diye bağırdı mutfağa doğru. “Tamam, oğlum” sesini kapıyı
kapatırken aralıktan duydular.
Hasan'ı ortalarına almış Metin ve Çetesi el şakaları yapıyormuşçasına
rotayı ayarlıyorlardı. Beş on adım derken Hasan planı başarıya ulaştıracak
adımı attı, kapağa bastığı gibi bağrış çığırış düştü içeri. Kemik sesleri falan
geldiği yoktu. Hayatın ses efektleri zayıftı ama zafer sarhoşluğu bunu gölgede
bırakmaya yemişti. Metin o ilk heyecanı atınca hemen Hasanların evine koşup durumu
haber verdi. Annesi koştu geldi itfaiyeyi çağırdı onlarda ambulansı. Hasan'ı
sakinleştirmeye çalışan yine Metindi. Çabası takdire değerdi, gerçek her ne
kadar yüzüne tükürse de.
Hasan hastaneye gitti, Metin okula. Akşam olmak bilmiyordu. Aklı hastanede,
aklı bakkaldaydı. Son zilin sesiyle beraber sırasından fırlayıp sınıfın
kapısını kırarcasına itip çıktı. Vardığı yer hastane değil bakkal olmuştu.
Cenaze dolayısıyla kapalıyız yazıyordu kapıda. Olacak iş miydi şimdi tam da
çırak olmak için yaptığı planlar başarıya ulaşmışken. Çantasını sırtından
çıkarıp yerde sürüye sürüye eve doğru yürümeye başladı. Yaşadığı hayal
kırıklığını anlatmaya kelimeler yetersiz kalırdı, cam kırıkları belki.
Köşeyi dönünce kalabalığın olduğu ev çok tanıdık gelmişti ama
inanmak istemiyordu o buna. Babası seslendi tam arkasını dönüp koşmaya
niyetlenmişken. "Mahmut Amcan ölmüş oğlum bu sabah kalp krizi geçirmiş"
"Baba ben tanımıyorum ki o kim hiç görmedim bile" dedi
kurtulmak istedi oradan. Başını alıp gitmek istiyordu şehirden. Hasan aklına
bile gelmiyordu kaybettiği altın yumurtlayan tavuğun derdine düşmüştü. Daha bu
yaşta esaslı bir kötü olmayı başarmıştı bu çocuk.
“Yarın okuldan sonra bekliyorum” dedi bir ses kalabalığın arasından.
Küfretmek istiyordu ama ortam hiç müsait değildi. Lâ havle çekti dertli dertli. Hiç âdeti
değildi oysa. Babaannemden alıştım kesin diye geçirdi aklından. Ama ortama daha
çok uydu. Memnun amca elini metinin omzuna koymuş babasına olaydan
bahsediyordu. Gelip ondan iş istediğiyle Hasan'ın başına gelenden girmiş,
Metinden daha mı iyisini bulacağından çıkmıştı. Babasının bu işe sıcak baktığı
yüzünden belliydi. Metin matkap olup yerin dibine girmek istiyordu ama sıra
Mahmut Amcadaydı anlaşılan ona daha vardı. İş üstüne kalmıştı Mahmut amca
dışında kimsenin bahşiş falan vermediğini düşününce tam anlamıyla böyleydi.
Hasan'a
geçmiş olsun, Mahmut amcaya Allah rahmet eylesin, Geri Dur Metine kolay gelsin.
Kötülük kadar ilahi adalette daim olsun. El Fatiha
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder