17 Ağustos 2014 Pazar

geceye toplu iğne ile tutturulmuş hayaller*

   Bir yanlışa onlarca kez düştüğüm oldu. Kimse dönüp de sen aptalsın demedi. Bende aptal olup çıkmadım onlar dememiş olsalar bile. Ama iyi ama kötü onların demediği birçok şey oluyoruz. Onların anlatıp durduğu birçok şey olamıyoruz. Onlar işleri güçleri hayatın monotonluğunun boğazlarına attığı zincirden kurtulmak olan insanlar, oturup başka kaderler yazıyorlar bizlere. Bizde yaşamak isteriz elbette onları seve seve. Ama hayat işte, bildiğin cam fanus içinde süs balıklarına çeviriyor insanı. Dışarısı ölüm, içerisi açlık, esaret.

  Bana kalsa ben bir uçurtma dükkanı açarım. Renk renk uçurtmalar yaparım orda, sabahtan akşama. Bir taburem olur birde yandaki kahvehaneye beni bağlayan diyafonum. Müşterilerimin pek çayla işi olmaz ama ben severim. Müşterilerim dedim ne kadar iyimserim aslında hiç mizacım değil belli ki olacak bu iş. Hem küçük bir çocuk olsam ben ve bir uçurtma dükkanı olduğunu öğrensem orayı görmek için –tabi birde uçurtma almak şartıyla- bütün oyuncaklarımdan vazgeçerdim. Gerçi sonra pişman olurdum ben. Çünkü hep öyle olur. Ama uçurtmama sarılıp uyumayı da ihmal etmezdim. Aslında ben küçükken bir uçurtma dükkanı olduğunu öğrensem sadece hayal ederdim.

  Annem yalan konuşma diye azarladı kaç kere. Ama gerçeklerin ne kadar acıttığını bilmiyor mu? Ondan önce öğrenmiş olduğuma inanmıyorum. Kim annesinden önce hayatı öğrenebilir ki! Tamam, uçurtma dükkanı falan açmazdım. Yapamam becerikli falan değilim bıraksan uçurtmayı uçurmayı bile beceremem. Bu dünya iyi yaptığım her şey iki elimin parmaklarına sığar ve en fazla on metre ötede benden daha iyi yapan birileri çıkar. Bu aralar fazla iyimserim. Kendimi sevmediğimi çok belli ediyorum bazen böyle oysa bencillik anadilimin en öncelikli kelimesi, bencillik ulaşılması gereken mutlak mertebe. Hem kendime ihanet ediyorum hem de acı çekiyorum. Yirmi birinci asrın ortanca gereksiz insanıyım. Asla enlere layık olmadım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder