Yine
alarm çalmadan beş dakika önce kalkmış ve akşamdan ocağın üzerine koyduğu çay
suyunun altını yakmıştı. Bununla kalmamış alarm çalana kadar takım elbisesini
giymiş ve dolapta bağlanmış şekilde hazır duran kravatlardan birini seçmişti. Seçmişti
derken hafta başında günlere göre ne giyeceğini sıralayıp öyle astığından o günün
kravatını bulmak kalmıştı sadece. Böyle yaparak aklın sıra sabahları en büyük
zaman kaybını yaratan ne giysem derdini ortadan kaldırmış oluyordu. Oysa bütün
bunları planlayıp hazırlamak için zaten topu topu iki gün olan hafta sonu
tatilinin bir gününü harcıyordu. Bir sabah çay suyunu ocağa koymuş ve giyinmeye
içeri geçmişti o sıra tüp bitmişti. Dönüp geldiğinde suyu aynı halde bulunca başına
geleni anlamış ve küçük çaplı bir sinir krizi geçirmişti tabi ona göre. Evet, küçük
çaplı biten tüpü üçüncü kattaki evin balkonundan aşağıya atmıştı. O gün bugündür
balkonda iki tane yedek tüp bulundurur. Haliyle böyle bir hayatı başka biriyle
paylaşması olanaksız. Onunda çok dert ettiğini sanmıyorum en son ilkokulda
silgisine kalp çizip ona veren kızı annesine şikâyet etmişti. Öğretmenine bir şey
söylememişti hiç söylemezdi istemsizce himayesine girdiği insanlardan nefret
ederdi. Annesini ve babasını ise bu listeye hiç dâhil etmezdi bir kaç kez denemişti
aslında özgürlük meselesine kafayı taktığı vakitler. Sonra hayattan kaçış
noktası olarak ailesini görmüş ve sınırsız özgürlüğü onlara sunmuştu hayatına müdahale
anlamında. Özgürlüğünün kısıtlanmasına kendisi razı gelmiş bunun erdemine inanmıştı.
On beş dakika içinde apartmandan çıkmış
arabasına bile binmişti. Tam apartmanın girişine park ederdi merdivenin önünü
kapatıyor eve giremiyoruz diye kaç kez uyarmışlar ama duymazlıktan gelmişti. En
sonunda laftan anlamayacağına kanaat getirmiş olacaklar ki arabanın bütün
lastiklerini kesmişlerdi. Arabayı o halde gördüğü anda kan beynine sıçramıştı
onu her gün uyarmaya gelen adamların evlerini tek tek bulmuş ve camlarını taş
yağmuruna tutmuştu ama hiç isabet ettirememişti. Normal bir çocukluk yaşamış
olsa en az beş cam garantisi vardı ama onun gibi biri için bu sonuç normaldi. Hayatta
en büyük cezanın dolmuşlar olduğunu düşündüğünden binmedi işe geç kalması umurunda
değildi bazı şeyler daha önemliydi. Yürüyerek gitmeye karar vermişti işe öğleye
ancak varacağını bilerek. Yolda servisi aramıştı arabanın durumunu anlatmış
yerinden oynatılmadan evin önünde değiştirilmesi konusunda anlaşmıştı hem diğer
türlüsü pek mümkün değildi zaten olsa da bir ton masraf. İşe geç kalmıştı evet
bunu da yapmıştı o gelene kadar cebini arayan hiç kimse olmamıştı. Belli etmese
de içerlemişti buna ne kadar içinde buz dağları olsa da insandı sonuçta.
Geçti masasına her zamanki gibi gözlerini
kapadı bütün olanları düşündü haksızlığa uğradığını düşünmek istiyor ama bir türlü
başaramıyordu. Yaşadığı suçluluk duygusunu bir türlü atamıyordu üstünden. Hayata
karşı hep tek başınaydı bundan hiç şikâyet etmemişti şimdiye kadar kimseye
ihtiyacı olmadan yaşadığı için kendisiyle gurur bile duyardı. İnsanın
kendisiyle gurur duyması ne büyük aptallık değil mi. tam o düşünceden hayale doğru
yol alırken kapısı çalındı. Sekreter elinde bir yığın klasörle odaya dalmak için
bekliyordu. Bütün elleri doluydu kapıya nasıl vurmuştu. Sormadı hiç sormazdı. İmzalaması
gerekenleri imzaladı okuması gerekenleri kenara koydu bugün kendine vakit ayırmalıydı
bu yoğun tempodan ilk kez sıkılmıştı. Bir kahve getirmesini söyleyip çıkmasına müsaade
etti. Çıkarken arkasından baktı. Güzel kadındı ama onun sekreteri olmasına rağmen
bilgi işlemin müdürüyle yatıyordu. Bilgi işlemin sekterinin kim olduğunu bilse
işler çözülecekti ama bu pek mümkün değildi. İş yerinde odasından pek çıkmazdı.
Odayı oyun parkına çevirmişti. Bir rakibe ihtiyaç duymadan oynanabilecek ne
kadar oyun varsa bu odadaydı. kapısının arkasında dart tahtası vardı en çok
onunla vakit geçirirdi. Geçenlerde odaya hızlıca dalan stajyer gözünü kaybetmek
son anda kurtulmuştu fişek tam kapının köşesine saplanmıştı. Elbette stajyerin
işine son verdi isabet etseydi her şey farklı olabilirdi ama etmedi artık onun
söyledikleri olabilirdi. Kahvesini getirdi sekreteri ve ağlıyordu fincanı hızlıca
masaya bırakıp kapıya yöneldi sorularla muhatap olmak istemiyor gibi yapıyordu
ama hepimiz adımız gibi biliyoruz ki bütün sorulanları cevaplayacaktı. Koltuğundan
yavaşça kalkarak seslendi koltuğa oturttu yanına ilişti ve cevabını bildiği
soruları sıralamaya başladı. Terk etmişti bilgi işlemciyi aslında evliymiş nasıl
anlamadım diye ağlayarak odayı inletiyordu. Ben söyledim demek istiyordu ama hiç
söylememişti böyle olmasını istiyordu sanki bu anın yaşanacağını biliyor yaşanmasını
istiyordu. Ve yaşanıyordu. Yüzünü kendine doğru çevirdi gözyaşlarını sildi ve
bu öğlen birlikte yemeğe gideceklerini söyledi şaşkın şaşkın bakıyordu artık az
önceki sulu gözlü kadın. Elleriyle yaşlarını sildi kapıya kadar ellerinden
tutarak götürdü. Öğlene kadar eski haline dönmesi gerektiğini yoksa sonsuza
kadar ağlayabileceğini söyleyip gönderdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder