8 Nisan 2014 Salı

gece nöbeti*

   Evinin bahçesinden öylece sebepsiz kaçmış kediler gibi dolanıyorum sokakta. Amaçsızım. Bunun farkına vardıkça içimi önce bir sıkıntı sonra tarif edilmez bir huzur kaplıyor. Bana verilmiş bir ömür istediğim gibi kullanmak hakkım diyorum, kestirip atıyorum sesini çıkaramıyor içimdeki cüceler.
  
  İnsanların hızına oldum olası yetişmekte güçlük çekiyorum. Çoğu zaman yetişemiyorum onlarda arkalarına bakmıyor. Bazı şeyleri anlamak için feda edilmesi gerekenler anlayacağıma değmiyor, çok sonra anlıyorum çok zaman pişman oluyorum. unutmak fiiline bu kadar derin anlamı yükleyen bir zihne sahip olduğum için, o anlama katkıda bulunan yüzlerce film, yüzlerce kitap olduğu için -sağlam bir kale sayılır uykusuz geçiriyorum bazı geceleri.  kahvemde şekeri azaltıyorum artık. Günden güne hayattan daha fazla tat almayı bekliyorum mucizelere tanıklık etmek istemiyorum onları yaşamak istiyorum. Ah Tanrım fazla mı sessiz konuşuyorum? fazla mı uzaktayım sana? beni önce affet Tanrım sonra bir mucize her türlüsü kabul. Bir tırtıl kozasının içince yaşamaya bile razıyım ama mucize tırtılın kelebek olması değil mi Tanrım. Fazlaca istekte bulunuyorum işte böyle geceleri. Bozuk plak gibi kendini tekrarlayıp duran sarhoşlara benziyorum, keşke onlar gibi umarsızca güle bilsemde. sarhoşken mutluysa insan sorun dünya değil, biraz diğer insanlarda ve hepimiz o diğeriz aslında. cümlenin sonu dünyayı değiştirmeye kendinden başlamalı insan diye bitmeli türkçenin test sorularına göre. Hayatın çoktan seçmeli ihtimalleri sadece o kağıtlarda rastladı bana diğer hepsi tokat gibi indi suratıma. Yeni biçilmiş yemyeşil bahçeler gibi sevimliliğimi yitirip bütün gizlediklerimi açığa çıkardım öyle anlarda. insanlar yakınlaşırken yakınlaşması da gerekirken -yakınlaşılan ben oluyorum ben daha da uzaklaştım. Dibe doğru bir yolculuğa başlamıştım her gün daha da emin oluyordum buna. Yakamdan tutup "bu senin hayatın söylediklerini unutma" diyecek birini arıyordum, belki de mucizenin ta kendisini ama hiç gücüm yoktu.
  
  Hazırlıksız yakalanmıştım ben dünyaya, hayvanat bahçesinde doğan zebra kadar. Çıkıp koşmak isteyemiyordum, bilmiyordum koşmak nedir dünyanın sonunu bulmaya niyetlenmişcesine. Ama içimde bir şeyler her zaman hareket halindeydi, bana beni hatırlatmak için. İşe yaramadı. Daha da güçlü yaptı bu beni, ona karşı. Kulağıma fısıldayan şeytan adını verdim içimdeki o sese. Aldırış etmedi bende şeytana uymadım. Rezil hayatımda ziyan olmaktayım. İpini koparmış bir uçurtma olmaktı niyetim oysa mevsimsel göçlere aldırmayan kendini başına bir albatros. Olmadı. Aslında hala kendi başımayım, ellerimden bağlanıp olduğum yere çivilendiğimi saymazsak.
   
   Siz siz olun içinizdeki sese kulak verin. İçinizdeki şeytan sizden cesur, sizden cüretkar, sizden umutlu. sizden akıllı ve asla sizden umudunu kesmez. En önemlisi oda sizsiniz ikizinizi tanıyın. Çok uyuyun, az konuşun; çok okuyun, az yorum yapın; çok aşık olun, az vazgeçin ve tavsiyelerime uyun. Dünyanın size oynadığı oyunu bozun. Kendi ayrı dünyanıza çıkın yani su akar siz yolunuzu bulun....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder